Hem tarihi zenginlikleri hem de doğal güzellikleriyle tanınan Bitlis, Türkiye'nin dikkate değer bölgelerinden biridir. Bitlis'in tarihi, yazılı kaynaklardan önceki dönemlere kadar uzanır. Neolitik Çağ olarak adlandırılan Yenitaş Dönemi'ne kadar uzandığı bilinmektedir. Bu dönem, yaklaşık olarak M.Ö. 3000 yıllarından M.Ö. 9000 yıllarına kadar uzanan bir zaman dilimini kapsar.

 Ancak bu döneme ait yüzeyde çok az buluntu bulunmuş ve bu nedenle Bitlis'in tam olarak ne zaman yerleşim gördüğü konusunda net bir bilgiye sahip değiliz. Ancak bölgedeki obsidyen yataklarının varlığı, bölgenin tarihinin Neolitik döneme kadar uzandığını gösteriyor.

Osmanlı Devleti'nin Balkan Harbi'nde yaşadığı yenilgiden sonra Bitlis, I. Dünya Savaşı'nın zorlu cephelerinden biri olan Kafkas Cephesi'nde önemli bir konumda bulunuyordu. Ruslar ve Ermeni İntikam Tugayları tarafından iki kez işgale uğrayan Bitlis, Türk askerlerinin ve milis kuvvetlerin direnişi ile savunuldu. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde gerçekleştirilen karşı saldırılarla 8 Ağustos 1916'da tekrar kurtarıldı. Bitlis, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecindeki mücadelenin en önemli parçalarından biriydi.

Bitlis, zengin doğal güzellikleri ve coğrafi yapısıyla da ön plana çıkar. Şehir, deniz seviyesinden 1545 metre yükseklikte yer alır. Karasal iklimin etkisi altında olan Bitlis'te kışlar soğuk ve kar yağışlı, yazlar ise sıcak ve kurak geçer. Özellikle Nemrut ve Süphan dağları, bölgenin en bilinen doğal güzelliklerindendir. Bunun yanı sıra, şehirde ormanlık alanlar, ova ve step alanları bulunur.

Bitlis’in eski adı neydi?

Bitlis, tarih boyunca birçok medeniyetin izlerini taşımış eski bir şehirdir. Bu şehrin adının nasıl konduğuna dair efsaneler ve rivayetler bulunmakla birlikte, Büyük İskender’in etkisiyle bu adın ortaya çıktığına inanılır.

Bölge tarih boyunca değişik isimlerle anılmıştır. Asurluların Bit-Liz, Perslerin ve Yunanlıların Bad-Lis, Bizanslıların Bal-Lais-on ve Arapların Bad-Lis olarak adlandırdığı Bitlis, bu farklı adlandırmalarla birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ancak bu isimlerin ortak noktası, "Bit" veya "Bet" kelimesiyle başlamalarıdır.

Büyük İskender'in hayatında dönüm noktası sayılan bir olay, Bitlis'in adını almasında belirleyici olmuştur. Rivayete göre, İskender'in alnında boynuza benzeyen iki et parçası çıkmıştır. Şifasının sularda olduğuna inanan İskender, seferleri esnasında uğradığı her bölgedeki suları denemiştir. Bu arayış içinde Bitlis çayına ulaşmış ve bu suyun şifasını bulmuştur. Hatta bu suya atıfta bulunan İskender Çeşmesi, bugün bile ziyaretçilerini ağırlamaya devam etmektedir.

İskender, şifasını bulduğu bu bölgede kalıcı bir iz bırakmak istemiş ve Bedlis veya Leis isimli komutanına, iki nehrin birleştiği yerde büyük bir kale yapmasını emretmiştir. Bu kale, o dönemlerin mimari ve savunma teknikleriyle yapılarak, neredeyse ele geçirilmez bir yapıya dönüştürülmüştür.

Ahşap araçlar büyük ilgi gördü Ahşap araçlar büyük ilgi gördü

Kalenin tamamlanmasının ardından, İskender ve Bedlis arasında yaşanan olaylar, şehrin adının nasıl konduğuna dair en güçlü rivayeti oluşturmaktadır. Bedlis'in kaleyi teslim etmeme direnci, sonunda İskender'in takdirini kazanmış ve şehre "Bedlis" adını vererek bu isimle ebediyen yaşamasını sağlamıştır. Bu isim, zaman içerisinde dil evrimine uğrayarak günümüzdeki "Bitlis" şeklini almıştır.

Kaynak: Haber Merkezi