Gümüşhane Efsanesi: Tomara Şelalesi
Seydibaba Köyü'nde yaşayan bir çobanın, gizemli bir şekilde sürüsünü otlatırken sergilediği ritüeller, zamanla köylüler arasında konuşulan bir efsaneye dönüşmüştü. Hikayenin odak noktası olan çobanın günlük hayatı, sıradışı olaylarla dolup taşıyordu.
Öğlen saatlerinde sürüsünü ıssız bir alana götüren çoban, bu sakin mekanda abdest alıp namazını kılıyordu. Ancak köylüler, sürüyü susuz bıraktığı gerekçesiyle çobanı mahkemeye vermişti. Meraklı bir köylü, çobanın peşine düşerek onu takip etmeye karar verdi.
Gizlice çobanı izleyen köylü, çobanın sürüyü yine aynı ıssız yere götürdüğünü fark etti. Değneğini toprağa vurarak çıkan sudan abdest alıp namazını kılan çoban, sürüsünün de bu sudan içmesini sağlıyordu. Köylü, bu anın şahidi oldu ve çobanın masum olduğunu anladı.
Ancak çoban, kendini izleyen köylüyü fark edince sinirlendi. Kavalını bir tarafa, bıçağının kılıfını bir tarafa savurdu. Bu eylemin ardından kaval ve bıçağın düştüğü yerlerden sular fışkırdı. Biri Tomara Şelalesi'ne, diğeri de Çamoluk İlçesi'nin Mindaval Köyü'ne düşen kaval ve bıçak, adeta birer hazineye dönüştü.
Tomara Şelalesi, artık "Kırk Gözeler" olarak anılmaya başlandı. Çobanın sıradışı eylemi, suyun kırk ayrı yerden fışkırmasına neden oldu ve bu doğa harikası günümüze kadar varlığını sürdürdü. Seydibaba Köyü'nün çobanı, sadece sürüsünü otlatmakla kalmamış, aynı zamanda doğaya ve suya olan derin saygısını da göstermişti.
Bu hikaye, insanın doğayla olan uyumunu, sadeliğini ve içtenliğini anlatan bir öykü olarak tarihe geçti. Seydibaba Köyü'nde yaşanan bu olay, Kırk Gözeler'in sırlı yolculuğunu gün yüzüne çıkardı ve doğanın gücünü insanın hayatına nasıl dokundurduğunu gösterdi.