Kapadokya’ya zarar veriyorlar Kapadokya’ya zarar veriyorlar

Anlatılan efsane, bir çobanın sonsuz aşkına ve lületaşının keşfine dair unutulmaz bir destan sunuyor.

Bir zamanlar, Karatepe yöresinde yaşayan genç bir çoban, koyunlarını otlatırken yorgunluktan dinlenmek için bir kayanın dibine oturur. O sırada, topraktan çıkan bir canlının ak taşları yontmaya çalıştığını görür. Merakına yenik düşen çoban, taşlardan birini eline alır ve çakısıyla şekillendirmeye başlar. Taşa ilk darbesini vurur vurmaz, taş adeta ay ışığı gibi parıldayan bir kıza dönüşür. Kız, "Ah insanoğlu, keşke bana bu acıyı yaşatmasaydın!" diye haykırarak köstebeğin açtığı delikten kaybolur. Çoban, bu güzelliğe hayran kalarak deliği eşelemeye başlar. Günler, haftalar geçer ve çobandan bir haber alınamaz.

Sonunda çobanı arayan köylüler, onu yerin yedi kat altında dar bir kuyuda boğulmuş halde bulurlar. Elinde hala sıkıca tuttuğu ak taşlar ve bir parça lületaşı vardır. O günden beri köylüler, her lületaşı parçasında çobanın sonsuz aşkının ve lületaşının gizemli gücünün izlerini görürler.

Lületaşı ustaları için bu efsane sadece bir hikaye değil, aynı zamanda bir ilham kaynağıdır. Yedi kat yerin dibinden çıkardığı lületaşıyla sanatın öncüsü olan köstebeği, ustalar pirleri ve ilham perisi olarak kabul ederler. Her lületaşı parçası, bu efsanenin yankısını taşır ve Eskişehir'in ruhunu yansıtır.

Lületaşı sadece bir taştan ibaret değildir. Bu efsanede saklı olan aşk, özlem ve sanat tutkusu, onu sıradan bir nesneden çok daha fazlası haline getirir. Lületaşı, Eskişehir'in kalbinde atan gizemli bir hazinedir.


 

Muhabir: Burak Akın