Kentin en eski adı Temenothytia olarak bilinir ve bu adını Heraklilerden Aristomakhos'un oğlu Temenos'tan almıştır. Bölge, Hitit Krallığı egemenliği altındayken M.Ö. 2500'lerde Luvi istilasına uğramış, ardından M.Ö. 7. yüzyılda Ege, Lidya ve Frigya arasında bölüşülmüştür.

Uşak: Zengin tarihi

Lidyalılar, Uşak'ın batısında hüküm sürmüş ve bu dönemde tarihi "Kral Yolu" bölgeden geçmiştir. M.Ö. 6. yüzyılda Anadolu, Pers İmparatorluğu'na bağlanmış ve M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender'in Pers İmparatorluğu'nu fethetmesiyle bölge, önce Makedonya Devleti'ne, sonra Bergama Krallığı'na geçmiştir. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla Uşak, 700 yıl boyunca Bizans hâkimiyetinde kalmıştır.

1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra Uşak, Anadolu'nun fethiyle görevlendirilen 1. Süleyman Şah tarafından Selçuklu Devleti'ne katılmıştır. Selçuklu Devleti'nin dağılmasından sonra Germiyanoğulları bölgede hakimiyet kurmuş, ancak 1391'de Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. Fetret Devri'nde Karamanlılar'ın eline geçen Uşak, 1414'te tekrar Germiyanoğulları'na, 1429'da ise Osmanlı Devleti'ne katılmıştır.

Uşak, Türk Kurtuluş Savaşı'nda önemli bir rol oynamıştır. 1 Eylül 1922'de Uşak, Yunan Orduları Komutanı General Trikopis'in Göğem Köyü'nde esir alındığı bir dönemde işgalden kurtulmuştur. 2 Eylül'de Atatürk ve İnönü'nün Uşak'a girişiyle zaferin yolunda önemli bir kilometre taşı olmuştur. Osmanlı döneminde Hüdavendigar Vilayeti'ne bağlı bir kaza olan Uşak, 20 Nisan 1924'te yapılan idari düzenleme ile Kütahya Vilayeti'nin bir kazası olarak kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin idari yapılanması içinde 1953 yılında vilayet statüsüne kavuşmuş ve Manisa iline bağlı Eşme ilçesini içermiştir.

Milli Mücadele döneminde Uşak, İstanbul Hükümeti'ne karşı Mustafa Kemal'in önderliğindeki Milli Kurtuluş Harekatı'na katılmıştır. Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Yunan işgaline karşı direnişin örgütlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Alâeddin Tiritoğlu'nun liderliğindeki milli kuvvetler, Yunan kuvvetlerine karşı mücadele etmiş ve Uşak Hücum Taburu ile birlikte önemli direniş göstermiştir. Bu direniş, Uşak'ın kurtuluşunda önemli bir dönemeçtir.

Ayrıca, cephe komutanlığı, Simav bölgesinde toplanmış ve Yunanlara karşı taarruza geçen kuvvetlerin, Uşak'ta bulunan birliklerle ve Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin de yardımıyla desteklenmesini emretmiştir. Bu emir üzerine 23. Fırka Kumandanlığı, diğer kuvvetlerle birlikte, Jandarma Yüzbaşı İsmet İnönü komutasındaki Uşak Hücum Taburu'nu Demirci'ye göndermiştir. Ancak, cephane ve bomba eksikliği nedeniyle Uşak Cephesi zayıflamıştır. Fırkanın Uşak cephesinde kalan 68. ve 69. alayları er, at, silah ve giyim açısından zayıf durumda bulunmaktadır. Sadece Uşak Milli Piyade Taburu ile Uşak Milli Süvari Alayı gibi güvenilir kuvvetler kalmıştır.

Uşak'ın Yunanlar tarafından işgal edilmesi 27 Ağustos 1920 tarihinde gerçekleşmiştir. Düşman kuvvetleri, Alaşehir'den hızlı bir şekilde Uşak istikametinde taarruza geçmiştir. Uşak'taki 23. Tümen'in mevcudu 1500 kişi olarak belirtilmiştir. Tümen, Uşak'ı örtmek ve müdafaa etmek için Sarayköy-Karakuyu-Karahasan köyleri hattında mevzilenmiş ve sol yanı Selikler köyüne kadar uzanmıştır. Kurban Bayramı izni nedeniyle Uşak'ta mevcudu azalan Uşak Milli Piyade ve atlı bölükleri bırakılmıştır. Bu kuvvetler Sarayköy üzerine ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı cephe almak üzere o yöne kaydırılmıştır. Yunanlar, Sandıklı Köyü-Saray Köyü hattına ulaşmıştır ve Uşak muharebesi başlamıştır.

28 Ağustos sabahı muharebe, düşmanın üstünlüğü ile devam etmiştir. Yunanlar, en az 12,000 piyade ve güçlü topçu ve süvari birlikleri ile Karakuyu ile Külköy arasında taarruzlarını sürdürmüştür. Yunanlar, yerel halkın direnişine rağmen 29 Ağustos 1920 tarihinde Uşak'ı işgal etmiştir.

Uşak'ın geri alınışı ise işgal altındaki iki yıl boyunca Garp Cephesi'nin güçlendirilmesiyle mümkün olmuştur. Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü, başarılı bir şekilde İnönü Savaşları'nı yönetmiş ve ardından Türk orduları, 30 Ağustos 1922 tarihinde Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu mağlup etmiştir. Bu zaferi takiben Mustafa Kemal Paşa'nın komutasındaki Türk kuvvetleri, 30 Ağustos 1922 tarihinde Murat Dağları'nın doğu eteklerinde Yunan ordusunu kuşatarak yok etmiştir. Yunan ordusunun geri çekilebilen bir kısmı, General Franko komutasında I. ve II. Yunan piyade tümenleri, bir süvari tugayı ve Palantras Müfrezesi ile birlikte Uşak'a çekilmiştir.

General Franko, 1 Eylül 1922 günü Uşak'ın Kapaklar-Kusura Deresi-Elma Dağı hattında tutunmaya çalışsa da, Türk ordularının ilerleyişi karşısında direnememiş ve kaçmıştır. Uşak, 1 Eylül 1922 günü ikindi vakti Türk birlikleri tarafından kurtarılmış, şehir yanmış olsa da kahramanca geri alınmıştır.

Ayrıca, Uşak için gurur kaynağı olan bir diğer olay ise Yunan başkomutanı Trikopis'in, Eylül 1922'de Atatürk'ün komutasındaki Kafkas Tümen Komutanı Halit Bey tarafından Uşak'ta esir alınmasıdır. 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde mağlup olan Yunan Ordusu'nun büyük bir kısmı Uşak'a doğru çekilirken, General Trikopis'in de içinde bulunduğu büyük bir birlik Aşağıkaracahisar köyüne gelmiştir. Aynı gün 5. Kafkas Tümeni'ne bağlı birlikler, Elma Dağı'nın güneydoğusundaki Göğem Köyü'nün doğu yakasına yaklaştığında, Yunan orduları başkomutanı General Trikopis'in teslim olmaya karar verdiği haberini almışlardır. 5. Kafkas Fırkası Kumandanı Halit Bey, Liva Komutanı Hopalı Ali Rıza Bey'e Yunan subayının getirdiği haberi bildirmiş ve Yunanları teslim almak üzere hareket etmesini emretmiştir.


2 Eylül 1922 gecesi saat 22.30 sıralarında, Süvari Bölüğü Komutanı Sivaslı Yüzbaşı Ahmed Bey, esir generaller ile maiyetlerini Bölmeli Tepe'deki (Çakmaklı Tepe) 5. Kafkas Fırkası Komutanı Albay Dadaylı Halit Bey'in (Halit Akmansü) yanına getirmiştir. Yunan komutanının Uşak’ta Atatürk'ün huzuruna çıkarıldığı ev şu an müze olarak ziyarete açılmıştır.

İlin Adı: Uşak

Uşak kelimesi; Çağatay Türkçesi'nde "oğul, torun", Arapçada "âşıklar", halk dillinde ise "esir, köle" olarak üç farklı anlam ifade etmektedir. Bu üç anlamlı adın neden ve nereden verildiği konusunda kesin bilgiler bulunmamakla birlikte, efsanelerden biri şu şekildedir:

Miras paylaşımında ve tapuda yeni dönem! Miras paylaşımında ve tapuda yeni dönem!

Efsane: Mende köyü, büyük bir kasaba olan Menos'un güneyinde bulunmaktadır. Oğuz Türkmenleri bölgeye geldiğinde Menos'u istila etmişler ve adını kendi hançerlerine uygun şekilde "Mende" olarak değiştirmişlerdir. Bu sırada Uşak'ın bulunduğu yer boş ve Mende Bey'in mandırasıdır. Bey, mandıraya oğullarını oturtmuş ve her gidişinde oğullarına "Ben Uşşak'a gidiyorum" diye haber bırakmıştır. Bu deyim zamanla semt ismi olarak kalmış ve Uşak olarak yerleşmiştir.

Başka bir efsaneye göre ise "Mende köyü, büyük bir şehir ve Uşak'ın olduğu yer Mende Bey'ine ait bir mandıradır. Mende Bey'i burada yedi kişilik yönetici bakıcı bir topluluk oturtmuştur. Zamanla anlamış ki, bu yedi kişi her biri bir dalda âşık insanlardır. Kimisi işine âşık, kimisi sanatına âşık, kimisi de manevi hasletlerine ruh yüceliğine malik âşıklardır." Bey, bu yedi âşığın aşklarına âşık olur ve biricik kızını en küçüğüne vermeyi düşünür. Kızının da o yedi âşıktan en küçüğüne âşık olduğunu öğrenince, dokuz âşık Mende'den göç edip yerleştikleri yere "Uşşak" adını verirler.

Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde ise Uşak adının veriliş nedeni şu şekilde açıklanır: "...ve bu şehrin bağ ve bahçesi çoktur ve ab-ı havasının letafetinden mahbup ve mahbubesine haddi hasır olmadığından Uşşak'ı çoktur. Anın için Uşşak şehri derler mahbubları Uşşak perestlerdir. Hakikatülhal bu şehre bir garibütdiyar kimesine gelüp bir iki gün mihman olsa elbette âşık olması mukarredir..."

Uşak, köklü tarihi ve zengin kültürel geçmişiyle Anadolu'nun önemli şehirlerinden biridir. Şehrin adının nereden geldiği konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, çeşitli efsaneler ve rivayetler bulunmaktadır. Bir efsaneye göre, Mende köyü büyük bir kasaba olan Menos'un güneyinde bulunmaktadır. Oğuz Türkmenleri bu bölgeye geldiğinde Menos'u istila edip adını "Mende" olarak değiştirmişlerdir. Bu sırada Uşak'ın bulunduğu yer boştur ve Mende Bey'in mandırasıdır. Bey, her gidişinde oğullarına "Ben Uşşak'a gidiyorum" diye haber bırakmıştır. Bu deyim zamanla semt ismi olarak kalmış ve Uşak olarak yerleşmiştir.

Başka bir efsaneye göre ise Mende köyü, Uşak'ın olduğu yerde bulunan Mende Bey'e ait bir mandıradır. Mende Bey, yönetici bakıcı bir topluluğu buraya yerleştirmiştir. Bu yedi kişi her biri bir dalda âşık insanlardır. Bey, bu âşıkların aşklarına âşık olur ve biricik kızını en küçüğüne vermeyi düşünür. Kızının da o yedi âşıktan en küçüğüne âşık olduğunu öğrenince, dokuz âşık Mende'den göç edip yerleştikleri yere "Uşşak" adını verirler.

Uşak'ın tarihine dair belirgin bilgiler XI. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu'ya gelen Selçuklu Türkleri'nin oluşturduğu bir iskân yeri olduğunu göstermektedir. 1255 tarihinde yapılan Çanlı Köprü, Selçuklu döneminde bu bölgede Türk yerleşimini destekler niteliktedir. Uşak, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde önemli ticaret yolları üzerinde bulunmasıyla da öne çıkmıştır. Özellikle halı dokumacılığı, Uşak'ın ünlü olduğu el sanatlarından biridir.

Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sine göre, Uşak halıları o dönemde çok kıymetliydi ve çeşitli bölgelere ihraç ediliyordu. Ayrıca, Uşak'ta Rum ve Ermeni nüfusunun yoğunluğundan da bahsedilmektedir. Bu çeşitlilik, Uşak'ın tarih boyunca farklı kültürlerin etkileşimine açık bir şehir olduğunu gösterir.

Uşak, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün de dikkatini çeken bir şehirdir. Atatürk, Uşak'a ilk defa 2-3 Eylül 1922 tarihinde komutan olarak gelmiştir. Daha sonra 16 Ekim 1925 tarihinde Cumhurbaşkanı olarak ikinci ziyaretini gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Atatürk'ün eşi Latife Hanım, Uşaklı bir tüccarlar ailesi olan Uşşakizadelerden gelmektedir.

Uşak, zengin tarihi mirası ve kültürel çeşitliliği ile bugün de önemli bir şehirdir. Uşak Halı Müzesi ve diğer tarihi mekânlar, ziyaretçilere şehrin geçmişi hakkında bilgi verirken, halı atölyeleri ve el sanatları Uşak'ın kültürel zenginliğini yaşatmaya devam etmektedir.

Editör: Sakarya Gazetesi