Hakan Güldağ, Ali Ağaoğlu ile “Şans Sohbetleri” başlığında güncel konuları değerlendiren söyleşiler yapıyor. Geçtiğimiz Cuma günü söyleşilerinde, “... Ama enflasyon ne kadar gerçeği yansıtıyor meselesi de var vatandaşın aklında. Bana TÜİK’e güveniyor musun diye sorulduğunda, ‘güvenmiyorum’ diyorum,” açıklamasını yapıyor. Ağaoğlu da “Doğru verilere ihtiyacımız var, güvenmemiz lazım” diyerek, ülkemizin “ veri sorunu” olduğunu onaylıyor.

Hakan Güldağ ile Ali Ağaoğlu’nun söyledikleri, iş dünyasında, değişik düzlemlerde her gün binlerce kez tekrarlanıyor. Söylenen sözlerin olağanüstü bir yanı yok … Anlatılanların bir sonraki bölümü ise hepimizin durup düşünmesi gereken bir husus. Özellikle de kitlelere “ülke bekasını” düşündüğünü anlatarak taraftar toplamaya çalışanların düşünmesi gerekiyor.

Hakan Güldağ açıklamasını şöyle sürdürüyor:” Ancak, ‘fiyat almadan önce marketlere haber veriliyor’ deniyordu bir süredir. Ama son dinlediğim şey bunu gölgede bıraktı: Enflasyon sepetinde otomobil kategorisinde bir model var. Telefon açılmış, ‘O modele yaptığınız zammı geri alın’ diye. Diğer modellerde değil ama enflasyon sepetine alınan o modelde o zam geri alınmış. İşte bu bence hiç olmayacak, olmaması gerekin bir şey. Bizim için bir hayat memat meselesi. Bu tip baskılar fiyatları kontrol etme çabasının çok ötesine geçer. Bir nevi tahrifat olur. Hatayı yaparsınız, düzeltirsiniz. Ama olup biteni saklamak, kamuoyunu yanıltmak güven duygusunu öyle bir zedeler ki, hiç başa çıkamazsınız. Yılların emeği uçar gider. Verilerimize sonuna kadar güvenmek istiyoruz. İtibar asla kaybedilmez.”

İnsanları batağa sürükleyen en büyük tehlike “kendi yanılmazlığına” inanmaktır. Bir kere kendi yanılmazlığınıza inanılırsa , kendi doğrularımız için her çeşit davranışı zihinlerimizde “meşrulaştırma” kolaylaşır. IŞID militanları gibi kelle bile uçurmaya kadar gidebilir.

İnsanlar için tehlikeli olan bir başka yanlış, “başkasını kandırmak ve ondan da önemlisi kendinizi kandırmaktır”. Hayatta eli boş dönülmeyen tek yolculuk, içimize yaptığımız yolculuktur, ama ister iyi niyetli cehaletten , isterse art niyetli bir tutumdan beslensin, “yalan üzerine kurulu zihnin sorun çözmekten uzlaşmasıdır”.

Bir önemli nokta da, veri, malumat, bilgi, anlama ve anlamlandırmanın maddi ve kültürel zenginlik üretiminin en önemli girdisi haline geldiği günümüzde, “yetersiz ve yanlış verinin, ülke bekasını gerçek anlamda tehlikeye sokma potansiyelidir”.

Açık ve net söylenen, ülkemizde çok ciddi bir “kurumsal boşluk ve güvensizlik” yaratıldığından kimsenin kuşkusu olamayacağı iddia karşısında tutumumuz, sağlıklı bir gelecek yaratma niyetimizin de göstergesi olacaktır.

Enflasyonu düşük gösterme çabası, emir-kumanda içinde mi olmuştur; yoksa birilerinin durumdan vazife çıkarması mıdır? Mutlaka sorgulanması, kurumlara güveni sarsan tutumları sergileyenlerin yanında kar kalmaması gereken bir iddia karşısındayız. Ne kadar güzel vatan severlik sözleri söylersek söyleyelim, sağlıklı veri ciddiyetini koruyamazsak, orta gelir tuzağını aşamamış bir toplum olmanın ayıbını yaşarız. Ayrıca, deneyimli bir gazetecinin iddiaları ciddiye alınmazsa, ülkenin geleceğine duyulan kaygıları da artırmış oluruz.

Her şey ortada, bakalım nasıl bir toplumsal reflekse tanıklık edeceğiz?