Kadınana Efsanesi
Efsaneye geçmeden önce, "Kadınana" teriminin Afyonkarahisar'da ne anlama geldiğini anlamak önemlidir. Bu bölgede, güzel, çalışkan, becerikli ve güler yüzlü bayanlara "kadın" denilmektedir. Bu ifade, bir bayanın mükemmel olduğunu belirten özel bir tabirdir. İşte "Kadınanalar" da, Afyonkarahisar'a ve halkına yaptıkları iyilikler ve güzel hizmetlerinden dolayı bu ismi aldığı düşünülmektedir.
Tarihi kayıtlara göre, Kadınanalar, Moğollar tarafından öldürülen Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad bin Feramuz'un (Alaeddin Keykubat III) kızlarıdır. Moğol tehlikesinden kaçmak amacıyla, Konya'dan Afyonkarahisar'a sığınan Melek Peyker, Naime Gevher ve Asiye adlı üç kız kardeş, sadık adamları Ömer Ağa ve yardımcılarıyla birlikte sağ salim Afyonkarahisar'a gelirler. Beraberlerinde getirdikleri hazineleri Afyonkarahisar halkı için hayır hizmetlerine adayan üç kız kardeş, halkın büyük sevgi ve saygısını kazanır ve "Kadınanalar" olarak anılırlar. Kadınanalar, kente kapalı kanallar içinde getirilen ve günümüzde bile kent halkı tarafından beğenilerek içilen Kadınana memba suyunu kente taşıma gibi sayısız iyilik ve hizmette bulunurlar.
Kadınanaların Afyonkarahisar'a yerleşip halkla kaynaşması çok kısa sürer. O dönemde, kent halkı büyük bir su sıkıntısı çekmektedir. Çoğu kişi kuyu suyu içerken, Kışlacık köyü yakınlarından üstü açık bir kanalla şehre getirilen su yetersizdir ve halkın sağlığını tehdit etmektedir. Sultanlar, Karahisar halkının yaşadığı sıkıntıyı içlerinde derin bir şekilde hissederler, ancak hiçbir şey yapamamanın acısını yaşarlar.
Sıcak bir Temmuz gününde, Kışlacık köyü yakınlarındaki Şirin Pınar mevkiine giden hanım sultanlar, buradaki kır evinde yaklaşık 20 gün geçirirler. Çevreyi gezerken, şehre gelen suyun kaynağını görmeye karar verirler. Kaynaktaki su bol olsa da, açık kanallardan gelmesi sebebiyle kirlenmekte ve büyük bir kısmı ziyan olmaktadır. Bu durum hanım sultanları üzüntüye boğar. Akşam, yemekten sonra bahçedeki çardakta otururken, konu suya gelir. Melek Peyker kardeşleriyle paylaşır:
"Bu dünya, hepimizin bildiği gibi fanidir, gelip geçicidir. Günler, aylar, yıllar hızla geçiyor. Bizler de bu fani dünyadan göçeceğiz. Bu nedenle elimizde imkân varken faydalı çalışmalar yapalım. Hiç olmazsa kıyamete kadar rahmetle anılırız."
Diğer kardeşler bu düşünceye katılır ve neler yapılabileceği konusunda fikir üretmeye başlarlar. Abla Melek Peyker, acele etmemelerini, ertesi gün akşama kadar düşünmelerini ve sonra bir karara varmalarını önerir. Ertesi gün akşam olmadan tekrar bir araya gelirler. Fikirler açıklandığında, üçü de aynı şeyi düşünmüştür: "Karahisar halkını susuzluktan kurtarmak."
Hemen Karahisar'a dönerler ve suyun sahibini araştırırlar. Suyun sahibi bir Ermeni olduğunu öğrenirler. Kadınanalar, at ve arabanın çıkamadığı sarp tepelerde bulunan su kaynağına iki buçuk saatlik bir yürüyüşle ulaşırlar ve Ermeni ile pazarlık masasına otururlar. Ancak Ermeni, suyu satmak istememektedir ve pazarlık sıkıntılı bir hale gelir. Melek Peyker Hanım, Ermeni'ye geri çeviremeyeceği bir teklif sunar. Diğer kişilerin şaşkın bakışları arasında, bir çömlek altın karşılığında bir çömlek su almak üzere anlaşmaya varırlar.
Bu anlaşma, Kadınanalar'ın Karahisar halkını susuzluktan kurtarma amacındaki kararlılıklarını ve fedakarlıklarını simgeler. Suyun kaynağından şehre getirilmesiyle başlayan bu hikaye, Kadınanalar'ın kente yaptıkları hayır hizmetlerine bir yenisini ekler. Su, sadece fiziksel bir ihtiyaç değil, aynı zamanda sevgi ve fedakarlıkla birleşmiş bir hediye olur.
Melek Peyker Hanım, Ermeni'ye dönerek, "Sana bir çömlek altın veriyorum, karşılığında bu çömlek dolana kadar su alacağım, değil mi?" diyerek pazarlığı kesinleştirir. Ermeni, Melek Peyker Hanım'ın teklifini kabul eder. Bir çömlek altın karşılığı bir çömlek su almak, Ermeni için inanılmaz kârlı bir anlaşma gibi görünmektedir.
Melek Peyker Hanım, bir çömlek altınını Ermeni'ye teslim eder ve adamlarından suyu alacakları çömleği kaynağa yerleştirmelerini ister. Çömlek kaynağa yanaştırılır ve içine su dolmaya başladığında, Melek Peyker Hanım çömleğin dibine var gücüyle bir tekme atar. Çömleğin dibi açılır ve su, Karahisar'a doğru akar. Bu şekilde çömleğin dolması imkansızdır. Çünkü çömleğe giren su, açık olan dibinden hemen akıp gitmektedir. Pazarlık, çömlek su dolana kadar süreceğine göre, su artık sonsuza kadar Karahisarlıların olacaktır. Bu an, Ermeni'nin avlanan avı anladığı, ancak verdiği sözden dönemediği bir an gibidir.
Kadınanalar, satın aldıkları suyu iki yıl süren hummalı çalışmaların ardından kapalı kanallar içinde Karahisar'a getirirler. Hıdırlık'ta bir depo inşa ederler ve suyu buradan şehirdeki çeşmelere dağıtarak halkın kullanımına sunarlar. Bu sayede Karahisar halkı, şimdi bile beğenerek içtiği sağlıklı, bol ve güzel içme suyuna kavuşur. Kadınanalar, bu önemli hizmetleri nedeniyle Afyonkarahisar halkı tarafından sevgi ve saygıyla anılmaya başlar.
Kadınanaların mezarları Afyonkarahisar'da bulunmaktadır. Asiye Sultan Kadınana İlkokulu'nun yanındaki, Melek Peyker ve Naime Gevher hanımlar ise Mevlevi Camii yakınlarındaki türbelerinde yatarlar ve Karahisar halkı tarafından hala rahmetle anılmaktadırlar. Bu efsane, Kadınanalar'ın fedakarlığı, kararlılığı ve şehirlerine yaptıkları katkı nedeniyle hala canlılığını korumaktadır.