Arkeolojik çalışmalar, Eskişehir ve çevresinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanan eski bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Hititler devrinde, yani M.Ö. 2000 yılı civarında, Eskişehir'in bölgede etkili bir yerleşim merkezi olduğu bilinmektedir.
Eskişehir: Geçmişten geleceğe
M.Ö. 1200 yılında Frigler'in Anadolu'ya girişiyle birlikte Eskişehir, Frig şehri olarak Dorylaion adıyla kurulmuştur. Friglerden sonra Lidyalılar ve M.Ö. 546 yılında Persler'in hakimiyeti altına girmiştir.
M.Ö. 334 yılında İskender'in eline geçen Eskişehir, İskender'in ölümüne kadar Hellenistik dönemi yaşamıştır. Bu dönemde Grekler, Anadolu'ya büyük bir göç gerçekleştirip yerleşmişlerdir.
M.Ö. 190 yılında Roma'nın kontrolüne geçen Eskişehir, Roma İmparatorluğu'nun yönetiminde kalmış, ardından Bizanslılar'ın eline geçmiştir. Ancak Bizans İmparatorluğu'nun zayıflığı, Doğu'dan gelen Türk boylarının bölgeye yerleşmesine olanak tanımıştır.
Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde, Türk boyları Bizanslıların zayıflığından faydalanarak Doğu Anadolu'ya yerleşmeye başlamıştır. Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Alparslan'ın zaferi (1071), Anadolu'nun Türklere açılmasını sağlamış, ve 1074'te Eskişehir de Türkler tarafından fethedilmiştir. Bu tarihten itibaren Eskişehir, doğudan gelen Türk boyları için önemli bir yerleşim noktası haline gelmiştir.
Eskişehir, Anadolu Selçukluları ile Haçlılar arasında gerçekleşen çeşitli savaşlara tanıklık etmiştir. Selçuklu şehri olarak varlığını sürdüren Eskişehir, bu savaşlar nedeniyle Anadolu Selçukluları'na ait eserlerin sayısında kısıtlı kalmıştır. Bu dönemde, Anadolu Selçukluları'nın tarihi eserleri genellikle uzun süre uç beyliğinin merkezi olan Sivrihisar'da göze çarpmaktadır.
Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey, Anadolu Selçuklu Sultanı Mesut tarafından gönderilen fermanla 1284 yılında uç beyliği statüsünden çıkarak Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna katkıda bulunmuştur. Osman Bey'in hakimiyeti altında Eskişehir ve İnönü gibi bölgeler eklenmiştir. Ancak Osmanlı'nın ilk dönemlerinde devletin diğer merkezlerine kıyasla Eskişehir'e gösterilen ilgi zamanla azalmıştır, ve şehir uzun bir süre gelişme gösterememiştir.
Eskişehir, Osmanlı-Rus Harbi'nin ardından 1877-1878 yıllarında yaşanan göç dalgasıyla birlikte nüfusu artmış ve bu dönemde gelişmeye başlamıştır. Ancak şehir, gerçek anlamda büyük bir gelişme kaydetmek için demiryolunun işletmeye açılmasını beklemiştir.
Bugün Türkiye'nin önemli merkezlerinden biri olan Eskişehir, tarihi süreçte Ankara Beyliği'ne bağlı kalmış, ancak 1451'den sonra Kütahya'nın Beylerbeylik haline gelmesiyle Anadolu İdari Teşkilatı'nda değişiklikler yaşanmıştır. 1841'den sonra Eskişehir, merkezi Bursa olan Hüdavendigar Eyaleti'ne bağlanmış ve 1923 yılına kadar kaymakamlıkla idare edilmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nda Eskişehir
Eskişehir, tarih boyunca ticaret, ekonomi ve strateji açısından önemli bir konumda bulunmuştur. Geniş ve verimli ovaları, Anadolu'yu batı-doğu ve kuzey-güney doğrultularında kesen doğal yolların Eskişehir'de kesişmesi, bölgenin sürekli göç almasının ve savaşlara sahne olmasının temel nedenlerindendir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndan müttefikleriyle birlikte mağlup çıkması, askeri zayıflaması ve Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasıyla birlikte bu yenilginin uluslararası alanda onaylanması, büyük bir devletin çöküşünü ve genç Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşunu işaret etmekteydi.
20. yüzyılın başlarında Eskişehir, bağımsız bir mutasarrıflık statüsündeydi ve çevresiyle birlikte kalabalık bir nüfusa sahipti. O dönemde tarım, Eskişehir'in yaşamında önemli bir rol oynuyordu. 1890'lı yıllarda inşa edilen demiryolu, doğal ticaret yollarını izleyerek Eskişehir'i batıdan doğu ve güneye giden demiryollarının kesişim noktası haline getirdi. 1892'de kurulan Cer Atölyesi, demiryolu ve demiryolu araçlarının bakım ve onarımını üstlenerek önemli bir kuruluş haline geldi. Demiryolu, Eskişehir'i ticari açıdan canlandırdığı gibi, askeri stratejik bir nokta haline de getirmiştir.
Mondros Mütarekesi'nin bir maddesi, İtilaf Devletleri'nin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki stratejik noktaları güvenlik gerekçesiyle işgal edebilecekleri hükmünü içermekteydi. Bu maddeye dayanarak, 13 Kasım 1918 tarihinde İngiliz kuvvetleri, İstanbul'a karşı direnişle karşılaşmadan çıkarak İstanbul-Bağdat demiryolu hattı boyunca önemli gördükleri bölgeleri işgal etmeye başladılar. Eskişehir de bu işgallerden birini yaşadı.
520 mevcutlu bir İngiliz birliği, 1919 yılının ocak ayı sonlarında Eskişehir İstasyonu çevresinde karargahlarını kurdu. Bu işgal sırasında Eskişehir mutasarrıfı Hilmi Bey, Damat Ferit Paşa tarafından kurulan ve işgalcilere sempati duyan Hürriyet ve İtilaf Hükümeti'nin bir üyesiydi. Ancak, işgal Eskişehir halkı tarafından nefretle karşılandı ve gösterilere neden oldu.
Eskişehir'de, 17 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgalini kınayan bir miting düzenlendi. Bu mitingin ardından işgalcilere karşı direniş daha da örgütlü hale geldi. Eskişehirli aydınlar, direnişin öncüleri arasında yer aldı. 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa ve Çerkez Ethem, Kuvayı Milliye örgütlenmesine ve Eskişehirli direnişçilere destek verdiler. Ayrıca, demiryolu nedeniyle Eskişehir'in stratejik önemini kavrayan süvari yarbayı Atıf Bey, direnişe liderlik etti.
Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919'da gerçekleşti ve bu kongreye Eskişehir'den üç delege katıldı. Bu delege arasında Bayraktarzade Hüseyin Bey, Hüsrev Sami (Kızıldoğan) ve Siyahizade Halil İbrahim Bey bulunmaktaydı. Eskişehir delegesi Bayraktarzade Hüseyin Bey, kongrenin tutanaklarının basılması için gerekli maddi kaynağı sağlamak amacıyla 200 Osmanlı Altını bağışta bulundu. Bu, kongrenin tutanaklarının basılmasını mümkün kıldı ve bu onur, Eskişehir'in ve Eskişehir'lilerin oldu.
Sivas Kongresi'nin ardından tüm Anadolu'nun tek bir vücut olarak birleşmesi, hem İstanbul Hükümeti hem de İtilaf Devletleri tarafından hoşnutsuzluk yarattı. Aynı dönemde, Anadolu'daki neredeyse tüm kuvvet komutanları İstanbul'a karşı bayrak açarak milli mücadeleye katıldılar.
İngilizler, Kuvayı Milliye güçlerine karşı saldırı hazırlıkları yapmak üzere Eskişehir'e yığındılar. Ali Fuat Paşa, 13 Eylül 1919'da Ankara'dan Sivrihisar'a intikal etti ve 20 Eylül'de Batı Anadolu Kuvayı Milliye Komutanı sıfatıyla bir bildiri yayınlayarak, Eskişehir'deki yerel yöneticilerin İstanbul Hükümeti'nin emirlerini dinlememelerini istedi. Aynı zamanda İngiliz kuvvetlerine, İstanbul Hükümeti'ne karşı başlatılan harekatta taraf olmamaları çağrısında bulundu.
İngiliz işgal kuvvetleri, Eskişehir'e yönelik saldırılarını artırmaya başladı. Bu sırada İngilizler, Kütahya'da da işgal kuvvetleri bulunduruyordu. İsmail Hakkı Bey komutasındaki bir müfreze, Kütahya'ya giderek İngiliz kuvvetlerinin Eskişehir'e doğru çekilmesini sağladı. Kütahya'daki İngiliz kuvvetlerinin Eskişehir'e çekilmesinin ardından Türk birlikleri, Eskişehir-Kütahya Demiryolu üzerinde bulunan Alayunt köprüsünü yıkarak İngilizlerin tekrar Kütahya'ya gelmelerini engelledi.
Bu durum, Eskişehir'de bulunan Hürriyet ve İtilaf Hükümeti yanlılarını rahatsız etti ve Mutasarrıf Hilmi Bey, İngilizlerden yardım istedi. Ancak İngilizler, bu çatışmaların Osmanlı İmparatorluğu'nun iç sorunu olduğunu belirterek Hilmi Bey'e destek vermedi.
1 Ekim 1919'da Damat Ferit hükümeti istifa etti ve yerine Ali Rıza Bey başkanlığında yeni bir hükümet kuruldu. Kuvay-ı Milliye, yeni hükümetten birçok talepte bulunarak kabul ettirdi. Eskişehir'de mutasarrıflığa, Kuvay-ı Milliye yanlısı Çolakoğlu Sabri Bey atandı. Ancak durum hızla değişti, Kuvay-ı Milliye karşıtları tutuklandı ve kaçanlar İngilizlere sığındı.
Mutasarrıf Hilmi Bey, 4 Ekim 1919'da uğradığı bir saldırı sonucunda öldürüldü. 16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan dağıtıldı, 11 Nisan'da ise resmen kapatıldı ve Osmanlı Devleti hükümetsiz kaldı.
Ankara'yı güvence altına almanın bir yolu olarak, Ali Fuat Paşa 17 Mart 1920'de 143. Alay ile yola çıkarak Ankara-Eskişehir demiryolunu ele geçirdi ve denetimi sağladı. Direnen İngiliz asker ve subayları tutuklandı.
20 Mart 1920'de, Milli Alay'ı komuta eden 20. Kolordu komutan vekili Mahmut Bey, Eskişehir'deki işgal kuvvetlerine bir uyarıda bulunarak bir saat içinde şehri terk etmelerini istedi. İngiliz kuvvetleri, taleplerin reddedilmesi üzerine çok sayıda malzeme ve mühimmat bırakarak Eskişehir'i terk etti.
Cumhuriyet Dönemi'nde Eskişehir
Cumhuriyetin ilanından sonra, sancak ve mutasarrıflıkların il yapılmaları sürecinde Eskişehir, 1923 yılında il statüsü kazandı. 1926'da Eskişehir'in üç ilçesi bulunuyordu: Sivrihisar, Mihallıççık ve Seyitgazi.
28 Haziran 1954 tarihinde kabul edilen 6321 sayılı kanunla, Çifteler, Mahmudiye; 27 Haziran 1957 tarihinde ise 7033 sayılı kanunla Sarıcakaya ilçe haline getirildi. Bu değişikliklerle birlikte Eskişehir'in ilçe sayısı 6'ya yükseldi.
Daha sonraki süreçte, 19 Haziran 1987 tarihinde kabul edilen 3392 sayılı kanunla Alpu, Beylikova, İnönü; 9 Mayıs 1990 tarihinde ise 3544 sayılı kanunla Günyüzü, Han ve Mihalgazi ilçe statüsüne yükseltildi. Bu gelişmelerle birlikte Eskişehir'in ilçe sayısı 12'ye ulaştı.