Urfa: Eski adı
Urhai veya diğer bir okunuşla Orhay olarak adlandırılan, hatta bazı versiyonlarda Urfa olarak geçen şehirdir. Rivayete göre İdris peygamber, Nuh peygamberden önce gelmiş ve Urfa'nın Nuh tufanından önce kurulduğuna inanılmaktadır. Ancak tufan sırasında Urfa da dahil olmak üzere bütün dünya harap olmuş, ancak tufan sonrasında dünya yeniden kurulmuş ve Urfa tarih sahnesine geri dönmüştür.
Nuh tufanından sonra Babil'de hüküm süren Nemrut'un üç şehir inşa ettiği anlatılmaktadır, ve bu şehirlerden biri de Urfa'dır. Şehir önce Arach olarak adlandırılmış, zamanla Erech, Orhay, Edessa ve Ruha gibi farklı isimleri almıştır.
Urhai veya Orhay ismi, Urfa'nın ilk sakinleri olan Arami-Süryaniler tarafından verilen bir isimdir. Daha sonra gelen Helenler, şehre Edessa ismini vermişlerdir, bu isim "suyu bol" anlamına gelir. Zengin su kaynaklarına sahip olan Urfa, Karakoyun (Daysan) deresi ve kaynayan pınarlarıyla ünlüydü. İslam'ın fethinden sonra Müslüman Araplar tarafından "Kaliruha" adıyla da anılan şehre sonradan "Ruha" adı verilmiştir. Bir başka rivayete göre ise Orhay kelimesinin hafif bir değişikliğe uğrayarak "Ruha" olarak adlandırıldığı söylenir. Osmanlı döneminde ise şehre Urfa denilmeye başlanmıştır.
Urfa: Tarihi
XVI. yüzyılın başlarında Mısır devletine bağlı olan Urfa, tarihi bir dönemeçte 5 Nisan 1517'de Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim tarafından fethedildi. Bu önemli tarih, şehrin Osmanlı İmparatorluğu'na katılmasını simgeliyordu. İlk olarak Urfa, Diyarbakır eyaletine sancak olarak bağlandı ve Piri Bey ilk vali olarak atandı. Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlü liderlerinden Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan IV. Murat, Bağdat seferleri sırasında Urfa'ya uğradılar, bu da şehre olan öneminin bir göstergesiydi.
Evliya Çelebi'nin anlatılarına göre, 17. yüzyılda Urfa, üç tuğlu paşalar tarafından yönetilmekteydi ve farklı mezheplere göre fetva veren bilgili kadılara ev sahipliği yapmaktaydı. Osmanlı yönetimi altında Urfa, Sultan III. Mehmet ve Sultan II. Mahmut dönemlerinde çeşitli zorluklarla karşılaşsa da, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı döneminde (1833-1839) bile Osmanlı ile bağını hiçbir zaman koparmadı.
Osmanlı döneminde, Urfa 1865 yılına kadar Rakka eyaletinin merkezi olarak önemli bir konumda bulunuyordu. Bu dönemde, eyalet paşaları Urfa'da ikamet ediyor ve şehre saraylar, camiler, medreseler, hamamlar gibi önemli yapılar kazandırıyorlardı. Ancak 1865'te Urfa, sancak olarak Halep eyaletine bağlandığında, sadece mutasarrıf Urfa'da ikamet etmeye başladı. Bu değişiklik, şehrin eski parlaklığını ve değerini kaybetmesine neden oldu, zira artık Urfa'nın yönetimi daha merkezi bir otoriteye bağlıydı.
Urfa, zaman içinde bu değişiklikle birlikte sönükleşmeye başladı. Ancak tarihi boyunca yaşadığı çeşitli dönemler ve farklı yönetim altındaki zengin kültürel mirasıyla, şehir hala tarih sahnesinde önemli bir rol oynamıştır.
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı Devleti'nin mağlup olmasıyla, Mondros Mütarekesi'nin ardından Urfa da 24 Mart 1919'da İngiliz işgali altına girdi. O dönemde nüfusu 80.000 civarında olan Urfa, iyi bir altyapıya ve güzel şehir planlamasına sahipti. Ancak bu huzurlu atmosfer, işgal kuvvetlerinin gelmesiyle bozuldu. Hem Müslüman hem de Hristiyan Urfalılar, işgal altında zorlu bir dönem geçirmeye başladılar.
İngilizlerin Urfa'yı işgali altındaki altı aylık sürecin ardından, şehir 30 Ekim 1919'da Fransızların kontrolüne geçti. Bu dönemde, Urfa, tıpkı diğer Anadolu şehirleri gibi, işgalcilere karşı kurtuluş mücadelesine girişti. Ancak Fransızların kışkırtmalarına kapılan ve onlardan destek alan Urfa'nın Ermeni Hristiyan nüfusu, yıllarca birlikte yaşadıkları Müslüman Urfalılara karşı savaşmaya başladı.
Urfa'daki çetelerin mücadelesi sonucunda, 11 Nisan 1920'de şehir resmi olarak Fransız işgalinden temizlendi ve Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlandı. Bu zaferin ardından, şehirdeki Hristiyan halkın bir kısmı Suriye'ye göç etmek zorunda kaldı. Urfa, direnişi ve kahramanlık öyküleriyle dolu bu dönemde, bağımsızlığını kazanarak Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığını pekiştirmiş oldu.