Yeni yıldan ne bekliyoruz?

Önce sağlık, sonra mutluluk...
Mutluluğumuzun farkına varacak kadar akıl.
Yaşamımızı sürdürmeye yetecek kadar zenginlik.
Beklentilerimiz çok yüksek değil.
Yatla katla işimiz yok!
Sonuçta bu dünyadan göçüp gittiğimizde tüm bunları geride bırakıyoruz.
Önemli olan; arkamızda iyi ve güzel anılar ile dolu bir yaşam bırakmak.
Tebessümle anılmak...
Hepsi bu kadar...
****
Yılbaşı kutlamaları çocukluğumuzdan kalan bir aile geleneği gibi.
Çocukluğumuzun anılarında; yılbaşında ve bayramlarda alınan yeni bir ayakkabı, yeni bir gömlek veya pantolon.
Yepyeni bir oyuncak...
Yerde sürüyünce yol alan oyuncak bir itfaiye aracı veya ambulans.
Evde pişen fırında tavuklu pilav.
Kış meyveleri.
Sobanın üzerinde kızartılan kestane...
Tüm lüksümüz bu.
****
Yılbaşı bizim için çok özeldir.
Ailecek bir arada geçirdiğimiz en uzun gecedir.
Ana teması PTT'dir.
Pijama, terlik ve televizyon...
Yılbaşı kutlamalarına başka bir anlam yüklemeye çalışanlara, dinle, inançla sınırlandırmaya çalışanlara inat, yılbaşı bizim için çok özel bir gündür.
Bizim için bir güzel bir gelenektir.
Her yıl sonunda yeni yılın gelişini, en güzel umutlarla kutlarız.
Tüm dostların yeni yılını sağlık ve mutluluklarla kutluyor, yeni yılda salgın hastalıklar başta olmak üzere hayat pahalılığın ve ekonomik krizlerin bitmesini diliyorum...

MAHALLE BAKKALI... (Sağ üste)
Süper, hiper, gross market nedir bilmezdik.
Her mahallede bakkal vardı.
Paramız değerliydi.
Mahallede bazı yeni emekliler emekli ikramiyesi ile evinin sokağa bakan bir odasını dükkana çevirir, bakkal dükkanı açardı.
Tanıdıktı bakkallar.
Veli bakkal vardı. Şaban bakkal, Lütfü bakkal...
Bazen cebimizde para olmazdı.
Veresiye defterine yazdırırdık...
****
Mahalledeki berbere traş olurduk.
Alabros kestirirdik saçımızı.
Berberimizi hiç değiştirmezdik.
Kuaföre gitmedik...
****
Ekmeği fırından alırdık.
Kokusu üzerinde, taze ve sıcak.
Yolda; ekmeğin bir ucunu koparırdık.
Nefis olurdu.
****
Meyve sebzeyi manavdan değil, pazardan alırdık.
Ya da sokak sokak gezen seyyar satıcılardan.
Tek tek seçerek alırdık herşeyi.
Naylon torbalar yoktu.
Kese kağıdına konurdu aldıklarımız.
"Hak geçmesin" denilerek;
Tartıdan sonra fazlası konurdu torbaya.
Hiç birimizin hakkı, diğerine geçmezdi...