Bu bölgenin tarihî geçmişi, binlerce yıl öncesine dayanır. M.Ö. 3000'li yıllara Tunç Çağı'na kadar uzanan bakır baltalar, Artvin'in tarihî mirasının önemli bir parçasını oluşturur.

M.Ö. 4. yüzyılda ünlü gezgin Ksenophon'un anlattığına göre, Artvin ve çevresi Kolkhlar, Makaronlar ve Taoklar gibi birçok farklı kavmin yaşam alanıydı. M.Ö. 1. yüzyılda yaşamış olan ünlü coğrafyacı Strabon, Roma İmparatorluğu'nun Anadolu'daki hakimiyeti döneminde Artvin ve çevresinin yerel krallıkların egemenliği altında olduğunu kaydetmiştir.

Ortaçağ'ın başlarından itibaren, Artvin Bizans İmparatorluğu'nun himayesi altında yer alırken, zamanla Bagratlı Krallığı'nın yönetimi altına girdi. 1015 yılından itibaren başlayan Selçuklu Seferleri, 12. yüzyılda Saltuklular tarafından pekiştirildi. Moğol istilasının ardından Artvin, İlhanlılar'ın kontrolünde bulundu ve zamanla Çıldır Atabekleri, Timur, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevi gibi Türk devletlerinin himayesine girdi.

Artvin, tarihî dokusunu koruyan mimarisi ve kültürel zenginlikleriyle bilinir. Bu bölge, doğal güzellikleriyle birlikte tarihî eserleri ve geçmişiyle de önemli bir turistik destinasyon olarak öne çıkar. Artvin'in bugünkü güzellikleri, derin tarihî köklerinden beslenir ve ziyaretçilere hem doğanın hem de tarihî mirasın büyüleyici bir yolculuğunu vaat eder.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan egemenliği, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Erzurum Beylerinden İskender Paşa'nın 1551 yılında Atabekler'in başkenti olarak bilinen Ardanuç Kalesi'ni fethetmesiyle tamamlanmıştır. Osmanlı döneminde, Hopa ve Borçka Trabzon'a, Artvin, Ardanuç ve Yusufeli ise merkezi Ahıska olan Çıldır Eyaleti'ne bağlı olarak yönetilmiştir. Ancak, 1828 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun Ruslar'a yenilmesi sonucunda Çıldır kaybedilmiş ve bu bölgeler Erzurum Eyaleti'ne dahil edilmiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda, 3 Mart 1878'de imzalanan Ayastafanos Anlaşması gereği, o zamanlar Batum Liva'sına bağlı olan Artvin, Ardanuç, Borçka, Şavşat ve Hopa'nın Kemalpaşa bucağı savaş tazminatı olarak Ruslar'a terkedilmiştir. Ancak, 3 Mart 1918'de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması uyarınca Ruslar Artvin topraklarından çekilmişlerdir. Ardından, İngilizler ve Gürcüler'in geçici işgallerine maruz kalan bölge, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (T.B.M.M.) girişimleri sonucu 23 Şubat 1921'de Artvin, yeniden Türkiye'ye katılmıştır. 16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Antlaşması ile bu durum kesinlik kazanmıştır.

Gümüşhane’de 4.2 büyüklüğünde deprem Gümüşhane’de 4.2 büyüklüğünde deprem

Artvin, 7 Temmuz 1921'de sancak olarak kurulmuş ve 24 Nisan 1924'te resmi olarak il statüsüne kavuşmuştur. İl merkezi, Osmanlı Devleti sınırları dahilinde 1878 yılına kadar Trabzon vilayetine bağlı olan Batum Sancağı'nın "Livana Kazası" merkezi olarak hizmet vermiştir. Günümüzde Artvin iline bağlı 36 köy bulunmaktadır.

Artvin'in diğer adı

Artvin adının geçmişi oldukça karmaşık ve belirsizdir. Bu şehrin eski isimleri arasında Çoroksi, Çorok, Kollehis ve Klarceti yer alırken, Osmanlı döneminde Livane olarak bilinmekteydi. Ancak, Artvin'in bu isimleri nereden aldığı ve hangi tarihten itibaren kullanıldığı konusunda kesin bilgiler bulunmamaktadır. Tarihçiler ve araştırmacılar, bu isimlerin Artvin'in tarihine ve coğrafyasına dair ipuçları taşıdığına inanmaktadır.

Artvin'in ilk isimlerinden olan Çoroksi, muhtemelen Çoruh Irmağı ile doğrudan ilişkilidir. Çoruh Irmağı, bölgedeki en önemli akarsulardan biridir ve Artvin'in tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Bu isim, muhtemelen Çoruh Irmağı'nın etrafında yer alan yerleşim yerlerini ifade etmek için kullanılmış olabilir.

Çoroksi'den türetilen diğer isimler, zamanla farklı kültürlerin etkisiyle şekillenmiş olabilir. Örneğin, Osmanlı döneminde Livane olarak adlandırılan şehir, Osmanlı İmparatorluğu'nun bu bölgedeki hakimiyeti döneminde kullanılan bir isimdi. Livane, o dönemdeki idari yapılanma içinde yer alıyordu.

Editör: Sakarya Gazetesi