Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanma sürecini ve  sonraki gelişmeleri  demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları  kapsamında eleştirmiştir: "Bu, kesinlikle Türkiye'deki demokrasiye vurulan en büyük darbelerden biri" diye  eleştirmiştir. Amor, ''2016’da demokrasiye sahip çıkanlar kahramanlaştırılıp, şimdi bu sebeple sokağa çıkanlar şeytanlaştırılamaz."  Amor, İmamoğlu'nun üniversite diplomasının iptal edilmesi, 19 Mart'ta birçok kişiyle birlikte iki ayrı soruşturma kapsamında gözaltına alınması ve ardından yolsuzluk iddiasıyla tutuklanma sürecini  eleştirmiştir:

"Bu, kesinlikle Türkiye'deki demokrasiye vurulan en büyük darbelerden biri olmakla birlikte, birçok sivil toplum kuruluşunun da isteği olan Türkiye'nin Avrupa'da bir geleceği olmasına karşı en büyük tehditlerden biridir. İstanbul Başsavcısı'nın son dönemdeki muhalefet üyelerine, baroya ve diğer birçok kişiye karşı açılan davalardaki özel rolünün çok daha derin bir şekilde değerlendirilmesi ve dikkatle incelenmesi gerektiğine inanıyorum" diye konuştu. Her halükarda, Türkiye’deki protestolar barışçıldır."  

İmamoğlu'nun gözaltına alınmasıyla başlayan, tutuklanmasıyla devam eden gösterilerde ''polisin orantısız güç kullanımına'' ilişkin  olarak Amor, "Burada bir çifte standart olduğunu" vurgulayarak bazı Avrupa medya kuruluşlarının, ''Türkiye’deki protestolara yönelik polis baskısını, geçtiğimiz aylarda Gürcistan’ın Tiflis şehrinde yaşanan protestolardaki baskıyla aynı şiddette değerlendirmemelerinin oldukça dikkat çekici bir durum" olduğunu belirtti. "Her halükarda, Türkiye’deki protestolar barışçıldır” demiştir.

Hükümete yakın medya organlarının sadece birkaç izole olayı haber yapması ve barışçıl bir şekilde olayları protesto eden insanları göstermemesi, Türkiye’deki birçok medya kuruluşunun hükümetin  sadece propaganda aygıtları haline geldiğini ortaya koymaktadır. Türkiye dışındaki insanlar, ülke içinde olup bitenleri ana akım yerel medya tüketicilerinden çok daha hızlı öğrenebiliyorsa, bu gerçekten büyük bir utançtır. Amor, geçtiğimiz günlerde, sosyal medya hesabı üzerinden İstanbul halkının 'demokrasiyi ve vatandaşlık haklarını savunmak için gerçekleştirdiği protestoları desteklemiştir: ''İstanbul halkı ile ilgili tweetlerimle ilgili olarak, düşüncenin net olduğunu düşünüyorum, sadece İstanbul halkı değil, çok daha fazla insan sokağa çıkıyor.”

Cumhurbaşkanı  Erdoğan'ın "AB'nin stratejik olarak Türkiye'ye ihtiyacı olduğu'' şeklindeki sözlerinin hatırlatılıp, Türkiye’nin AB'ye  üyelik sürecine ilişkin soruya Amor, ''Bu, hükümetin her gün tekrarladığı bir propaganda parçasıdır ve Türkiye'nin askeri gücünün AB üyeliğine kapıları açacağı mantığına dayanır” demiştir.

Brüksel’den Türkiye'ye sürekli ''AB üyeliğinin ancak demokrasiyle mümkün olduğunun'' söylendiğini  açıklayan Amor, Türk hükümetinin de bunu çok iyi bildiğini  açıklamıştır. ''Umarım tüm vatandaşlar bir gün tekrar demokrasiden faydalanabilirler. Askeri güçle, jeo politikayla, ittifaklarla, göçle veya vizelerle ilgili değil; demokratik standartlarla ilgili olduğunu'' vurgulayan Amor’un aşağıdaki açıklamasına katılmamak mümkün değildir.

AB'den İmamoğlu'na tam destek, Türkiye'ye gözdağı!"Brüksel'deki birçok kişi ve üye ülkeler, Türkiye'nin sadece üye olduğu NATO'da değil, AB'nin savunma yapısında da önemli bir rol oynayabileceğini düşünseler bile bu değişmeyecektir. AB'nin Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunu vurgulamak, Türk yetkililerinin Kavala, Demirtaş ve şimdi de İmamoğlu hakkında konuşmaktan kaçınmasının bir yoludur. Avrupa Birliği bu yoldan gitmeyecek. Bu nedenle, halkın önünde net olunmalıdır ki, AB üyeliği demokrasiyledir. Diğer tüm ilişkilerimizde, gayri resmi bir ilişki kurabiliriz ve bu tamamen meşrudur, ancak bu kulübe üye olmak, demokrasiyle mümkündür. Umarım İmamoğlu'nu savunmak için sokağa çıkan tüm vatandaşlar bir gün tekrar demokrasiden faydalanabilirler. Çünkü Türkiye yakın geçmişte çok daha açık, kapsayıcı ve modern bir ülkeydi, Avrupa'ya çok daha benzerdi. İşte görmek istediğimiz Türkiye bu. Bence protestocuların da savunduğu Türkiye budur."

İBB Başkanı  Ekrem İmamoğlu’nun   yolsuzluk soruşturması sebebiyle tutuklanmasının ardından Amor Türkiye'yi  eleştirmiştir: "Bu, kesinlikle Türkiye’deki demokrasiye vurulan en büyük darbelerden biri olmakla birlikte, birçok sivil toplum kuruluşunun da isteği olan Türkiye’nin Avrupa’da bir geleceği olmasına karşı en büyük tehditlerden biridir. Aynı gün, öğleden sonra hem yolsuzluk hem de terörizm suçlamalarının paralel ve örtüşen şekilde yapılması gerçekten inanılmaz. Bir tanesi belki iki ay önce yapılabilir, diğeri belki daha sonra, ancak aynı gün tamamen farklı suç türlerinden suçlamalar yapılması, suçlamaların yapay doğasını açıkça ortaya koyuyor. Bu arada, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın son dönemdeki muhalefet üyelerine, baroya ve diğer birçok kişiye karşı açılan davalardaki özel rolünün çok daha derin bir şekilde değerlendirilmesi ve dikkatle incelenmesi gerektiğine inanıyorum."