Yakın geçmişte ,1 Ekim 2020 günü “muhalif, rakip ve düşman” kavramlarına yüklediğimiz değerlerin, bizimle başkaları arasındaki etkileşimi tanımlayan “sosyal mesafe ayarını” nasıl bozduğunu yazmıştım. 
 Bir kez daha “muhalif, rakip ve düşman” kavramlarına yüklememiz gereken değerler konundaki düşüncelerimi paylaşalım. “Muhalif” dediğimiz zaman, uygarlık anlayışımız, kültür değerlerimiz, inanç sistemlerimizde bizim gibi düşünmeyenleri anlarız. Muhalifler, topluk ya da toplumların gelişmelerinde, uygarlıkları ilerletmede, ekonomileri geliştirmede, refahı yükselmede ve dengeli refah paylaşımında önemli işlevleri yerine getirir. Sadece “tarih yazımı”  açısından  bakalım: Büyük usta Çetin Altan’ın sık sık yazdığı gibi, “Tarihi resmi tarihçiler yazmaz, muhalifler yazar. Muhalifler tarih yazarken, siyasi gücün kendilerine zarar verememesi için belgeye, bilgiye, öngörüye ve önlem almaya dayanma  özeni göstermek zorundadır. Söz konusu  özen nesnel  tarih yazımının gerek şartıdır. Muhaliflerin varlığı, nicelik ve niteliği toplumsal gelişmenin sağlıklı göstergelerinden biridir. Çünkü muhalifler tarih bilinci oluşturur; olgunlaştırır ve çoğaltırlar.”

Muhalifler ve rakipler zenginliğimizdir

Nedeni değişik de olsa, muhalif entelektüellerin niceliklerinin azalması, niteliklerinin gerilemesi toplumsal gelişmenin ve ilerlemenin tuzaklarıdır.
    Herhangi bir eylem söz konusu olduğunda, muhalifleri örgütleyen liderleri  “rakip” olarak niteleriz. Rakipler de ilkeleler, kurallar ve yasalar çerçevesinde “şans eşitliğinde” değişik projelerle kitleleri ikna ederek toplumun yönetimini çeşitlendirir ve zenginleştirir.
    Eğer toplumsal gelişmeden yanaysak, toplumun kaynaklarını etkin ve verimli kullanacaksak, muhalif ve rakiplerin önünü kesmemeliyiz. Muhalif ve rakipler var oldukça toplumsal zenginliğimizi artırır; baskı altına alındıklarında  toplumları  “tek seslilik ve tek tip düşünce” tuzaklarına düşürür. Muhaliflik ve rakiplik ilkelere dayalı yarıştır. Bu yarışın, toplumun zenginliğine ve refahına yansıması için atılması gereken adımlar çok nettir: Birincisi, muhalifler ve rakiplerin  egemen güç karşısında “şans eşitliğini” korumak temel ilkelidir. Şans eşitliği ilkesi korunursa, haksız rekabet önlenmiş olur. İkincisi, muhalif ve rakiplerin  “fırsat eşitliği ve eşit haklarının” güven altına alınmasıdır. Sürdürülebilir  bir toplumsal gelişmenin  üçüncü ilkesi, “genel ve geçerli oyun kurallarının”, muhalif ve rakibin  toplumsal  verimi artırıcı  etkiler yaratmasına izin verilmesidir. Dördüncüsü,  muhalif ve rakiplerin önlerinin kesilmesi, en büyük varlığımız olan “aklın etkin kullanılmasının” engellenmesidir. Ar-ge, tasarım ve inovasyon eksenli çağımız gelişmelerinde, aklın önüne konan sınır, ülkenin varoluşunun önüne konan engel olarak değerlendirilmelidir. Beşincisi, Trump ’ın iyice netleştirdiği “hakimiyeitçi rekabette”  koşullarında  toplumsal birikimi korumak ve uzun dönemli geleceği güven altına almak için birinci ihtiyacımız olan çeşitlilik, renklilik, katılımcılık ve kapsayıcılık gerektiren “ortak aklın gücünü”  muhalif ve rakiplerin  canlı ve diri tuttuğunun bilincini yükseltmektir.
    Hepimizin zihinlerimizde, hâkimiyetçi rekabetin, “rakibin bütün hatlarına saldır; bütün potansiyellerini yok et. Yok edemiyorsak, ortak ol ve işbirliği yap”  algısına dayandığını diri tutması gerekiyor.

“Düşmanlık” farklı kavramdır

Düşman kavramı, çirkin ve murdar anlamına geldiği gibi, kötülük yapma isteğinden, kin ve nefretten kaynaklanan, zarar verme ve yok etme duygularını da içerir. Düşman  kavramı, amaca ulaşmak için her çeşitten yolda ilerleme ve yönteme başvurmayı da kapsar. Düşman kavramı, her çeşit aldatmayı, hileyi, pusu kurmayı, arkada vurmayı, çelme atmayı kıskançlığı barındırır.  Düşmanlık duyguları bizleri akılcı sorgulamalardan uzaklaştırır. Düşmana karşı  kitleleri hazırlarken önyargılar, yerleşik doğrular, kör inançlar, ezberler öne çıkarılır. Düşmanlık  işgal, gasp, talan, ganimet-odaklı duygulardan da güç alır. Nesnel olarak toplumların “düşmanları” hep olmuştur; gelecekte de olacaktır. “Muhalif ve rakip” ile “düşmanı” net olarak tanımlamazsak, gerçek gücün içerde yaratıldığını göz ardı eder; toplumsal gücümüzü kalkınmanın, refahın, gelişmenin itici gücü haline getiremeyiz. Bugün üzerinde özenle, önemle ve bilgiyle  düşünmemiz gereken  sorunlardan biri   “muhalif ,rakiple, düşman” arasındaki ayrıntıyı bilerek davranmaktır.