Çankırı, Türkiye'nin Orta Karadeniz Bölgesi'nde bulunan tarihi zenginlikleriyle bilinen bir kenttir. Kentin tarihsel süreçleri içinde, farklı çağlara ait birçok arkeolojik kalıntı ve yerleşim yeri bulunmaktadır.
Paleolitik Dönem: Çankırı, eski dönemlerde Paleolitik izlerin eksikliğiyle bilinse de, son yıllardaki yüzey araştırmaları bölgede Orta Paleolitik Dönem izlerini gün yüzüne çıkarmıştır. Bu araştırmalar sonucunda Eldivan, Orta ve Kurşunlu ilçelerinde Orta Paleolitik'ten kalma taş aletler tespit edilmiştir.
Kalkolitik Dönem (M.Ö. 6000-3200/3000): Çankırı'da Kalkolitik Dönem'e ait beş adet yerleşim yeri bulunmuştur. Bunlar arasında en bilinenler Sarıiçi Höyük ve Fene (Maltepe) Höyük'tür.
Eski Tunç Çağı (M.Ö. 3200/3000-2000): Luviler ve Hattilerin hakim olduğu bu dönemde, bölgedeki yerleşimlerin sayısında önemli bir artış gözlemlenmiştir. Bu dönemin en önemli yerleşimleri arasında Salur Höyük ve Sarıiçi Höyük bulunmaktadır.
Orta Tunç Çağı (M.Ö. 2000-1500): Asur Ticaret Kolonileri ve Eski Hitit Krallığı zamanında Çankırı, önemli bir yerleşim yeri haline gelmiştir. Bu dönemin en önemli şehri İnandık'tır.
Geç Tunç Çağı (M.Ö. 1500-1200): Çankırı, Hitit Devleti'nin sınır bölgesinde kalmıştır. Bu dönemde, bölgedeki yerleşimler, stratejik öneme sahip doğal geçitleri denetim altında tutmak amacıyla kurulmuştur.
Demir Çağı (M.Ö. 1200-550): Bu dönemde, Çankırı'nın tarihi Frigler, Kimmerler ve Akhamenidlerin etkisi altında şekillenmiştir. Friglerin kurduğu krallıktan Kimmerlerin ve ardından Akhamenidlerin hakimiyetine kadar, Çankırı'nın tarihi, bu büyük güçlerin mücadelesine tanıklık etmiştir.
Büyük İskender'in hükümranlığının sona ermesinin ardından başlayan Helenistik Dönem ve ardından Roma İmparatorluk Dönemi, bu şehrin kimliğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
M.Ö. 333 yılında Pers hakimiyetine son veren Büyük İskender, Anadolu’da yeni bir dönemin başlamasına neden oldu. Ancak onun vefatının ardından, Anadolu'da yeni güç dengeleri kurulmuş, Paflagonya'nın Çankırı kenti ön plana çıkmıştır. İlk başlarda lokal bir krallığın başkenti olarak bilinen Çankırı, zamanla bölgenin politik ve ekonomik merkezi haline gelmiştir.
Roma'nın yükselişiyle birlikte, Çankırı'da da çeşitli değişiklikler yaşanmıştır. Çankırı kenti, Roma İmparatorluğu'nun bir parçası haline gelirken, şehirde ticaret, sanat ve kültürde bir patlama yaşanmıştır.
Helenistik Dönem'in ardından gelen Roma İmparatorluk Dönemi, Çankırı 'nın tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Şehir, Roma İmparatorluğu'nun Asya'daki en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Olgassys Dağı'nın kutsal sayıldığı bu dönemde, tanrılara adanan tapınaklar ve mabetler inşa edilmiştir.
Çankırı'nın başarısının arkasında, stratejik konumu, zengin doğal kaynakları ve elverişli iklimi yatmaktadır. Şehir, antik dünyanın en önemli ticaret yollarından birine ev sahipliği yapmış, böylece çeşitli kültürlerle etkileşimde bulunmuştur.
Geç Roma döneminde Çankırı, stratejik bir öneme sahip olmuş, Diocletianus’un Anadolu'daki düzenlemeleri ile bölgenin başkenti haline gelmiştir. Çankırı, hem savunma hem de ticaret açısından önemli bir merkezdi. Bu önemi, Helenistik dönemden itibaren Çankırı’nın meşhur elmalarına kadar birçok alanda kendini gösteriyordu.
Bizans dönemi, Çankırı için altın çağını simgeler. Bu dönemde şehirde inşa edilen kiliseler, kaleler ve kamu binaları günümüzde bile bölgenin mimari dokusunu şekillendiriyor. Ancak, 7. yüzyılın başlarında başlayan Sasani istilaları, bölgede ciddi tahribatlara neden oldu. Ancak, Bizans İmparatorluğu'nun dayanıklılığı sayesinde, bu istilalar sonrasında şehir tekrar eski ihtişamına kavuştu.
Çankırı, Bizans döneminde hem askeri hem de dini açıdan önemini korumuştur. Çankırı, sadece bölgesel değil, aynı zamanda ulusal bir öneme sahip olmuştur. Özellikle Olgassys Dağı'nda bulunan kutsal alanlar, bölgenin dini öneminin bir göstergesidir. Çankırı 'nın sikkelerinde yazılan "tanrıların ocağı" ibaresi, bu kutsal dağın önemini bir kez daha vurgular.
Danişmendli Gazi'nin fütuhatlarıyla birlikte Çankırı'da Türk hakimiyeti başlamış, bu dönemde şehir önemli bir merkez haline gelmiştir. Özellikle Kara Tekin'in fethiyle Çankırı, Anadolu'da Türk varlığının kalıcı hale geldiği önemli bölgelerden biri olmuştur.
Osmanlı döneminde Çankırı, hem stratejik hem de ekonomik açıdan önemini korumuştur. Özellikle 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman'ın yaptırdığı cami, şehrin Osmanlı mimarisindeki yerini belirler. Ancak, bu dönemde şehirde inşa edilen birçok yapı, 18. ve 19. yüzyıllara aittir.
İsmi nereden geliyor?
Anadolu'nun bereketli toprakları, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, onların izlerini bugüne dek muhafaza etmiştir. Bu medeniyetlerden biri de Gangra adıyla bilinen, günümüzün Çankırı şehri olan yerleşimdir.
Antik çağlarda Gangra olarak bilinen Çankırı, Paflagonya Bölgesi'nde stratejik bir konuma sahip olmuştur. Tarih öncesi dönemlerden itibaren yerleşimin başladığı bu bölge, özellikle Grek ve Roma dönemlerinde önemini artırmıştır. Gangra ismi, ilk kez M.Ö. 3. yüzyılda, Eratosthenes tarafından yazılı kaynaklarda belirtilmiştir. Alexander Polyhistor ve Strabon gibi önemli tarihçiler ve coğrafyacılar da Gangra'nın önemini vurgulayan kaynaklarda bulunmaktadırlar.
Peki Gangra isminin kökeni nedir? Bu isim, antik Luvi dilinde belirlenmiş bir isim olup, zamanla yerel dildeki değişikliklerle Çankırı'ya dönüşmüştür. Ancak Osmanlı döneminde, bu antik adın etkisi hâlâ sürmüş ve Kangırı veya Kângarı şeklinde korunmuştur.
Byzantionlu Stephanos, Gangra'nın efsanevi kuruluş hikayesini bize aktarır. Bu efsanede, Nikostratos'un Poseidon ve Aryes'in çocuğu olduğunu belirttikten sonra, Paflagonya'da keçilerini otlatmak için bir otlak aradığı ve burada Gangra'nın temellerinin atıldığı anlatılır. Bu efsane, şehrin adının kökenine dair de ipuçları sunmaktadır. Gangra'nın oğlakların melediği bir bölgede kurulduğu ve bu adın oğlağa verildiği belirtiliyor.
Gangra, tarihsel süreç içerisinde birçok savaşa, kuşatmaya ve medeniyet değişikliğine tanıklık etmiştir. Bu zengin tarih, şehrin sokaklarında, yapılarında, kültüründe ve yaşam biçiminde hâlâ hissedilmektedir. Anadolu'nun bu değerli şehri, antik çağların mirasını koruyarak, modern zamanlara bir köprü oluşturmaktadır.