Süleyman Demirel hükümetinin 12 Mart 1971’de bir muhtırayla devrildiği, ardından Nihat Erim başkanlığındaki hükümetin eliyle koyu bir baskı rejiminin başladığı günlerde yaşıyorduk.

Hükümet, aynı yılın 26 Nisan’ında Eskişehir dahil 11 ilde sıkıyönetim ilan etmişti. Sıkıyönetim ilanının üzerinden bir hafta geçmeden de, 1 Mayıs gelip çatmıştı.

O zamanlar 1 Mayıs’ın resmi adı Türkiye’de “bahar bayramı” idi .

Sıkıyönetim altında idrak edilecek 1 Mayıs 1971’in büyük önlemler alınarak “atlatılacağından” kimsenin kuşkusu yoktu.

Doğrusu, baskı rejiminin ağırlığını, fişlenmişlerden sokaktaki vatandaşa kadar, herkes hissetmeye başlamıştı. Gazeteciler doğal olarak daha yakından izleyebiliyorlardı durumu.

Bir gazeteci, daha önceden de 1 mayıslarda yaptığı gibi, o gün kırmızı kravatını takıp, takım elbisesinin yakasına kırmızı karanfilini iliştirerek sokağa çıkmıştı. “Bu haliyle sokaklarda yürüyerek” Sakarya caddesinin köprübaşı tarafındaki girişinde bulunan Şenlier işhanındaki Eskişehir Gazeteciler Cemiyetine gitmiş, burada arkadaşlarıyla “Emirdağ güveci” pişirmişlerdi. Aslında Emirdağ güvecinin işçi bayramı kutlamasıyla alakası yoktu, öyle tesadüf etmişti.

Ne var ki, boynundaki kırmızı kravat ve yakasındaki kırmızı karanfil, “bir muhbir tarafından” suçlanmasına yetmiş, merkez komutanlığına ihbar edilmişti.

Merkez komutanı, ihbar üzerine bazı gazetecileri makamına çağırıp “bilgilerine başvurmuştu”. Sonuçta bu “cesaret gösterisi” fazla hasar vermeden atlatılmıştı.

İşçi bayramı gününde “komünistlerin simgesi” sayılan kırmızı rengi böyle “pervasızca taşıyan” gazetecinin adı Mehmet Aktop’tu.

* * *

Mehmet Aktop, işlediği ihbar edilen “bu cürümden” yargılansaydı, büyük olasılıkla uzun yıllar bu ülkenin solcularının tepesinde bir Demokles kılıcı gibi sallandırılan Türk Ceza Kanunu’nun 141 ve 142. Maddelerine muhalefet suçundan hüküm giyecekti.

Nitekim binlerce sendikacı, öğrenci, öğretim üyesi, aydın, faşist İtalya’nın ceza yasasından kopya edilen bu maddelere göre yargılanıp “sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde hakimiyetini tesis etmeye çalışmak” suçlamasıyla hüküm giymişlerdi.

Onlar içeride yatarken, 1974 yılında işbaşına gelen Ecevit hükümeti tüm siyasi suçlular için bir “af yasası tasarısı” hazırlamıştı. Tasarısı başlangıçta 141 ve 142’den hüküm giyenleri de kapsıyordu. Ancak, hükümetin küçük ortağı MSP son anda muhalefetle birlikte hareket edince bu maddelerden hüküm giyenler af yasası dışında kalmıştı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın Eskişehir şube başkanı, buna sert tepki göstermiş ve Ankara’daki bir konuşmasında şöyle demişti:

«Demir parmaklıklar arasında fikir suçluları varsa, o ülkede batıdaki anlamıyla bir düşünce özgürlüğü yok demektir. İç barışın sağlanması için yapılan uğraşları engelleyenleri yüce Türk milleti hiçbir zaman affetmeyecektir»

TGS Eskişehir Şube Başkanı’nın adı, İrfan Uğurluel idi.

* * *

Gazeteci ağabeylerimiz Mehmet Aktop ve İrfan Uğurluel, ne yazık ki 1 Şubat 1976 günü geçirdikleri kaza sonucu birlikte aramızdan ayrıldılar.

Kişilikleriyle, insanlıklarıyla, gazetecilikleriyle, cesaretleriyle unutulmadılar.

Her ikisini de, kaybedişimizin 40’ıncı yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz.