Yeni çıkan Nefes gazetesini dün alamadım, çünkü bizim mahallede (Ulus, Beşiktaş) dağıtımı yapılmadı. Bayi arkadaş “Bu ne biçim iş!” diye ateş püskürüyordu. Bu olay ve ona gösterilen tepki daha ilk adımda skoru levhaya yazmıştı:
“Dijital medya 1, eski medya 0”.
Çünkü , ikincisine göre, atomlardan oluşan bir maddenin (gazetenin) fiziksel olarak gönderilmesi gerekirken, birincisi elektronik olarak “bayt” aktarımına dayanıyordu. Baytlar fiziksel maddelerden çok daha hızlı ve kolay hareket ediyordu.
“Eski medya yeni medya ile rekabet edemez” derken baştan beri kullanılan başlıca sav hep buydu. (Örneğin bkz: Nicholas Negroponte, Being Digital, 1995)
Nitekim, tüm dünyada olaylar bu sava uygun olarak gelişti. Dağıtılmak zorunda olan fiziksel gazeteler gerilerken bilgisayarla ile iletilen dijital gazeteler öne geçti. Normaldi: Çok özel amaçlı olarak kullanılabilen faytonların otomobillerle rekabet edememesi gibi bir şeydi bu.
Dün bayide Nefes gazetesini merak ettiğimi söylediğimde orada bulunan bir müşteri “Nesini merak ediyorsunuz, reklamlarından anladığıma göre Sözcü gibi bir şey!” dedi. Ben de “İşte onu merak ediyorum,” dedim. “Farkı nedir, kendine özgün yanları nedir, hangi bakımdan ondan üstündür?” dedim.
“Yoksa aslı dururken millet niçin taklidini alsın?”
İKİZLER Mİ?
Bunun için bugünü beklemem gerekti. Baktım, benzerlikler pek çok. Renk, hurufat, grafik üslup, logo olarak ikiz kardeş gibiler. Konulara yaklaşımları da birbirine çok yakın. Bu elbette ikisinin de mimarının Metin Yılmaz olmasıyla açıklanabilir. Ancak asıl nedenin aynı hedef kitleye hitap etmek olduğunu anlamak için pazarlamacı olmak gerekmez.
Bu hedef kitle, dar anlamda, şimdiki Sözcü’nin okurlarıdır diyebiliriz. Bunu genişletmek gerekirse yaşı 50’yi geçmiş, yani gazete okuma alışkanlığı olan, görece iyi öğrenimli, kentli, CHP sempatizanı, erkek okurlardır. Bu “tecrübeli” okurlar Sözcü’nün feryat ağırlıklı başlık üslubuna, poster anlayışıyla yapılan birinci sayfa mizanpajına alışmışlardır.
Sezarın hakkı Sezara’a : Gerçekten bu üslup uzun yıllardır AKP’ye karşı toplumsal muhalefetin en başarılı ve vurucu mecrası olagelmiştir.
Aynı üslubu kullanacak ikinci bir gazete kuşkusuz birinciden okur alacaktır. Ama ne kadar? Sözcü’nün şu anda 100 binin altına düşmüş olan tirajının esnekliği nedir? Sözcü ya da Nefes 30-40 bin gibi küçük tirajlarla yola devam etmeye hazır mıdır? Taraflardan biri ötekini ezerse o havluyu atar mı? Ya düşük tirajlar ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle ikisi de yarışı terk etmek zorunda kalırsa?
Şüphesiz AKP’nin basın allameleri böyle bir olasılığı kaymaklı kadayıf olarak görecektir.
“İSTİKBAL GENÇLERDEDİR”
Eski ve yeni tüm gazeteler için dünyanın her yerinde sorun aynıdır: Genç okur! Gazete, tüm bayatlığı ve “bayt”sızlığına rağmen, gençlerin her gün satın alıp okumak isteyeceği bir mecra haline gelebilir mi? Hiç sanmıyorum.
Gelebileceğine tek tük inananlar oldu, ama zamanla bunu sağlayacak tılsımlı bir formül olmadığı ortaya çıktı. Gençliğe yalnızca gazete ile ulaşılmıyor, ulaşılamıyor; en iyi ihtimalle bunun çarpıcı bir medya kokteyli olarak yapılması gerekiyor. Internet siteleri, sosyal medya abonelikleri, gençlik etkinlikleriyle bağlantıları olan “genç” bir cephe yaratılmalı. Bir yaşam tarzından söz ediyoruz. Bunu da genç olmayanların yapabilmesi çok zor.
Belki de en doğrusu tecrübelilerin iyi yapabildiklerini sandıkları şeyi daha bile iyi yapmaya çalışmaları.
BEKLEYİP GÖRECEĞİZ
Babıali’ye Son Tren’deki anılarımda da anlattım. En iyi günlerde bile başarı garantisi yoktu. İsmail Cem’in bir süper star muamelesi gördüğü dönemde Politika diye bir gazete çıkardık. (1975) Hazırlarken 100 bin tirajı beğenmiyor, uçtukça uçuyorduk. Herkes bize gaz veriyordu. Ama iadeler gelmeye başlayınca acı gerçek başımıza dank etti: Ancak 30 bin satıyorduk.
Bunun moral kırıklığı gazeteyi yiyip bitirdi.
Babıali eskileri için, çıkan her yeni gazete bir müjdedir, olası bir ekmek kapısıdır. Sözcü’deki dostlarım başarılı oldular, dijital alemde dünyaya parmak ısırtan tirajlara ulaştılar. Nefes’çiler arasında da takdir ettiğim gazeteciler ve kalemler var. Onları da izlemek isterim. O yüzden derim ki, keşke ikisi de ayakta kalsa…
Keşke…