9 Ekim 2004… 
Eskişehir’in üstüne kara bulutlar çökmüş; acılı günlerinden birini daha yaşıyor. 
Şırnak’tan gelen bir şehit haberi ile Türk Milleti’nin yüreği bir kez daha yandı. 
O gün güneş değildi sanki Eskişehir’in üzerine doğan; içinden kan akan bir yürekti.

*

11 Ekim, 2004... 
Kanlıpınar Şehitliği… 
Eskişehir’in kahraman ve yiğit evlâdı… 
 Astsubay Üstçavuş İsmail Tetik, uğruna can verdiği vatan topraklarına emanet edilecek. 
Hava soğuk...Hava üşümüş... 

Mevsim, sararan yaprakların yasında. Yürekler, toprağa düşen al kanlı şehitlerin mateminde... 

Onca kalabalık içinde karalar giyinmiş, melek yüzlü, genç bir kadın, suskun...  

Miniminnacık kızı feryat figanken, isyanların çaresizliğinde gönlü viran olsa da yine de başı dik…  

Onun yüzündeki acı ve çaresizlik önce beynime, sonra yüreğime saplandı. 

Gözlerimin içinde gözbebeklerim dondu, bir türlü ağlayamadım... 

İlk ve son aşkının albayrağa sarılı tabutu önünde, hüzünle incelmiş yüzü, morarmış dudakları, buz tutmuş yüreğiyle, gözyaşlarına boğulmuş.  

Birbirlerine son bir helallik bile veremeden ebedî ayrılığın eşiğindeler…  

Titreyen elleri ve çaresiz bakışlarla İsmail’in tabutunu okşuyor sarılıyor, öpüyor.  

*

Şehit Mehmetçikten geriye canının parçası ve dünyalar tatlısı Nursena ve 22 yaşında bir eş kalıyor. 

İşte o eş Kader Tetik idi… 
Sevdiğinin bedeni ufuk ötelerine yürürken geride yarım kalmış umutlar, özlemler, hayaller ve bir yaşındaki kızıyla baş başa.. 
Hem de yüreğinde renkli dünyaların çiçeklendiği bir yaşta… 

Bir zaman sonraydı… 

Bürokrasinin o soğuk ve ruhsuz yüzü yine kendini göstermişti. 

Yaralarını sarmak için devletin şehit yakınlarına hak olarak verilenler, her nedense Kader Hanım’dan esirgenmişti. 

Duyar duymaz kezzap dökülmüş gibi içim yandı. 

Nasıl olurda onları yapayalnız bırakıp bir tükenişi yaşatırız?

Onları, hayatlarının baharında,  hayatın ışıklarına kapalı, dört duvar arasına nasıl terk ederiz?

Çünkü şehit eşleri ve çocukları devletin namusuna emanettir.  

Bu duygularla adresi alıp evlerine vardım. 

Kader Kızımızın yüzünün rengi saman gibiydi. 

Şehitlerin mübarek hatıralarına ihanet edenleri mahkum eden bir isyan çığlığıyla karşıladı beni. 

Oturduk, dertleştik, ağlaştık…  

Gördüm ki Kader,  şehidinin yüreğini yüreğinin üstünde, acısını kalbine muska yapmış. 

Nursena…  

Şehidimizin dünyalar tatlısı minicik kızı…  

Küçük yüreğinden hareli gözlerine yansıyan baba özlemi öylesine bariz ki… 

O zaman tam da en güzel masallarda hayallerini büyüteceği bir yaştaydı. O gün bana babasının resimlerini ve ona aldığı oyuncakları tek tek gösterdi. 

O zaman küçük, şimdilerde genç kız olmuş Nursena. 

Baba özlemiyle geçen yıllara inat, masal dünyasını seyreden çocuksu bakışlarının duru heyecanını hiç kaybetmedi. 

Onu her gördüğümde muştular getiren sıcak iklim kuşlarının harikulâde ötüşlerini duyar gibi olurum; içimi coşkulu bir lirizm kaplar. 

Kendisi gibi bahtı da güzel olur inşallah… 

Sonrası Kader Kızımızla Valilikte birlikte çalıştık. 

Bazı anlarda insanları tanımak için bir söz, bir bakış bile yeterlidir. 

Onu yakından tanıyanlar mayasında olan insan sevgisine ve büyük ruhluluğuna hep hayran olmuşlardır. 

Valilikteki görevleri sırasında, bulunduğu durumu asla suistimal etmedi. 

Daima titiz, nezaketli, dikkatli, rikkatli oldu. 

Üstüne aldığı her vazifeyi, önde gözükmeden, suistimal etmeden, sıra dışı bir derinlik ve kalp hassasiyeti ile yaptı. 

Hayretini gayretini kaybetmedi, mesai kavramı tanımaksızın çalıştı. 

Bütün acılarını bir kenara bırakarak, bilhassa muhtaç insanlarımıza gülden taslarla su taşımaya devam etti. 

Onların yoksul hayatlarını mutlu dünyalara çevirmeye, şefkatli çalışmalarıyla istikbale el vermeye devam etti. 

Basından gördüm. 

 Valilik Özel Kalem Müdür Vekili Hamit Bey tarafından ona reva görülen muamele çok incitici ve hiç hoş değil. 

Bu durum Eskişehir insanının vicdanını kanatmıştır. 

Sayın Vali gerekeni yaparak bu durumu izale edecektir umarım. 

Şu satırlar Kader Hanım’ın bir gazetede okuduğum sözleridir:
“Başka ocaklar sönmesin. Kızımı her gün şehit babasının fotoğraflarıyla avutuyorum. Şehidime, sevgilime olan sevgim hiç eksilmedi, hiç bitmedi. Kızım Nursena babasının bordo beresini her akşam giyerek onun resimleriyle konuşuyor. Babasının aldığı bebeklerle oynuyor.  

Vatansızlara inat vatanım sağ olsun!”