1750 yılında, Alman Kralı Frederick, Postdam’dan geçerken orada bir yeri çok beğenir. Adamlarına orada kendisine bir saray yapılması emrini verir…
………………….
Kralın adamları gösterilen yere gittiklerinde orada bir değirmen olduğunu görürler. Değirmenciden arazisini satmasını isterler…
…………
Ama değirmenci satmayı reddeder. Adamlar giderler, krala durumu bildirirler…
…………..
Kral değirmenciyle bir de kendisi konuşmak ister. Yaşlı değirmenci kralın huzuruna çağrılır…
……….
Kral ona kendisinin bir kral olduğunu hatırlatır, para vermeden de alabileceğini söyler…
………………
Bunun üzerine değirmenci şu cevabı verir ‘ Alamazsınız, Berlin’de hakimler var…’
………………….
Bu cevap kralın hoşuna gider. Zira mahkemeleri ıslah etmek için çok çalışmıştır. Bunun meyvesini görmek onu mutlu eder…
………………….
Bu hikaye değildir, gerçek bir olaydır…
…………….
Adaletin sembolü olarak kralın yeni sarayı ve değirmen yan yana durmaktadır…
………………..
Özellikle son yaşanan gelişmelerden sonra…
……………….
Bizler de ‘Ankara hakimler var’ diye biliyor muyuz?
……………….
Ne dersiniz?
ADALET
-Saçmalama Sebastian, elbette yeryüzünde adalet var…
- Bence yok efendim…
- Neden böyle düşünüyorsun Sebastian?
- Çünkü eğer yeryüzünde adalet olsaydı efendim, fakir bir köylünün tek oğlu savaşta ölmezdi ve kralın oğulları da bugün hayatta olmazlardı. Çünkü o tek oğul, kralın oğulları rahat yaşantılarına devam etsinler diye öldü…
……………..
- Saçmalama Sebastian! o fakirin oğlu, ülkemiz için öldü ve şehit oldu. Şehitlik, bir insanın ulaşabileceği en üst rütbedir. Krallıktan bile daha üstündür şehitlik rütbesi…
- O zaman herhalde kral hazretleri oğullarını ve hatta kendisini hiç sevmiyor olsa gerek efendim…
- Neden böyle söyledin Sebastian?
- Çünkü şehitlik gibi üst bir rütbe dururken, sadece krallıkla yetinmeyi seçiyor da ondan efendim…
………….
- Seni anlamıyorum Sebastian. Ne söylemeye çalışıyorsun?
- Sadece gerçekleri efendim…
- Sen delirmiş olmalısın Sebastian. Tanrı sana akıl versin…
……….
-Hangi tanrı efendim? Adalet dağıtan mı? Yoksa bunca adaletsizlik karşısında kılını bile kıpırdatmayan mı?
(Pis Moruğun Notları…Charles Bukowski)
1920’li yıllar. Reşadiye Camii ve meydanı…
TEMEL’İN KÖŞESİ
BALE
Temel ile Dursun’u İstanbul’daki akrabaları bale gösterine davet etmişler. Akrabaları ‘Nasıl buldunuz?’ diye sormuşlar. Temel ‘Gösteri başlar başlamaz bizim Dursun uyudu. Kızlar da o uyanmasın diye parmak uçlarına basarak oynadı’ demiş…