Dönemin İçişleri Bakanının kendisine söylediği “Ahmak” kelimesini sahibine iade ettiği için hakkında dava açılmamış ve 2 yıl 7 ay cezaya çarptırılmamış olsaydı...
***
Ardından...
Hakkında sürekli dava açıldığı için savcıya yönelik kürsüden sarf ettiği sözler suç kabul edilip, daha yerine oturmadan hakkında jet soruşturma açılmamış olsaydı...
***
Ardından...
İstanbul kongresinden yola çıkılarak CHP kurultayının iptali ile ilgili süreç başlatılmamış olsaydı.
***
Ardından...
Hulisi Akar'ın Biyoloji okurken Türkiye'de bir Tıp Fakültesine yatay geçiş yapan ve Kadın Doğum Doktoru olan kızına YÖK tarafından “Kazanılmış hak” denirken, Ekrem İmamoğlu'un yatay geçiş sonrası aldığı diploma iptal edilmemiş olsaydı...
***
Ardından...
Diploma ile ilgili karar verecek olan İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinin dekanı baskı üzerine istifa etmemiş, görevi olmamasına rağmen diploma iptal kararını üniversite yönetimi vermemiş ve vazifesi olmamasına rağmen savcılık üniversiteden diplomanın geri alınmasını istememiş olsaydı...
***
Ardından...
Hakkındaki soruşturma ve gözaltı süreci, İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adaylığını kesinleştirdiği süreç ile aynı paralelde başlamamış olsaydı...
***
Örneğin...
Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın önceki yönetimin yolsuzluk iddialarına ilişkin yüzden fazla suç duyurusundan birine bari bir soruşturma açılmış olsaydı...
***
Mesela...
Dubai'den Altın getirdikleri iddiası üzerine Devlet Bahçeli'nin talimatı ile MHP'den istifa etmek mecburiyetinde kalan üç milletvekili için yargılama falan başlatılmış olsaydı...
Hatta...
Soruşturma ve gözaltı olacağına ilişkin normal gazetecilikle elde edilemeyecek bilgilerin önceden servis edilerek, Ekrem İmamoğlu ve diğer isimlerin daha bugünden suçlu oldukları kanaati oluşturma çabalarına şahit olunmasaydı...
***
İşte...
O zaman ben tüm bu olup bitenleri hukuki bir süreç olarak düşünür ve değerlendirirdim.
Ama yukarıda saydığım ve ardı ardına meydana gelen olaylar bunun hukuki olmaktan çok siyasi bir amaç taşıdığı düşüncesini kuvvetlendiriyor...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
MAĞAZADA DENE İNTERNETTEN GETİRT...
İnternet bizim mesleği, yani gazeteciliği öldürme noktasına getirdi.
Gazeteler internet ortamına tam anlamıyla taşındı.
Hal böyle olunca, kağıttan okuma alışkanlığı dışındaki herkes gazeteleri internet üzerinden, üstelik para vermeden, bedavaya okumaya başladı.
***
Son günlerde çok sık rastlar olduk.
Kime sorsak alışverişini internet üzerinden yapıyor…
Sözü edilen alışveriş öyle küçük şeyler de değil hani.
Mobilyadan beyaz eşyaya kadar internet üzerinden yapılıyor alışverişler.
çünkü kira parası vermedikleri için mağaza fiyatlarından daha ucuza geliyor aldıklarınız.
üstelik değiştirme ve iade etme şansı da var…
***
Hatta…
Mağazalarda giysi deneyip, aynı giysiyi internet üzerinden alanlar çoğunlukta…
Yukarıda da söyledik, internet kağıt gazeteyi bitiriyor…
Görünen o ki biten sadece kağıda basılmış gazeteler olmayacak…
Bu gidişle mağazacılık da bitecek…
***
Bu durum büyük ihtimalle dükkanların boşalmasına ve dükkan yatırımı yapmanın artık akıllı bir yatırım olmamasına yol açacak.
Bir de buna vergi kaybı, işsizlik eklenecek.
BARO'DAN ÜÇ ÖNEMLİ UYARI...
Yaşanan olaylara ilişkin Eskişehir Barosunun bir açıklaması var...
Açıklamada üç kesime ciddi uyarı var...
Üçü de son derece doğru, yerinde ve önemli uyarılar...
***
Siyasi iktidara:
Hukukun siyaset lehine araçsallaştırıldığı, yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının zedelendiği, temel hak ve özgürlüklerin keyfi müdahalelere maruz bırakıldığı bir ortamda, demokratik hukuk devleti idealinin ağır yara aldığı aşikardır.
Kamu kurumlarına:
Kamu otoritesini ve yargı organlarını, Anayasa’ya ve uluslararası insan hakları normlarına uygun davranmaya, hukuku siyasetin değil, adaletin hizmetinde konumlandırmaya davet ediyoruz.
***
Tüm hukukçulara;
Bu yaşananlar, herhangi bir siyasi aidiyetten bağımsız biçimde, tüm hukukçuların, tüm baroların ve her vicdan sahibi yurttaşın karşı çıkması gereken ağır bir hukuki tahribattır.