Geçen hafta Strazburg'da toplanan  Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden (AKPM)  Türkiye’ye “Yaptırım Kararı” çıkmıştır. Karar’da; Kavala davasının İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temellerinin baltalandığı vurgulanmış,  Gezi Davası’nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Kavala’nın derhal serbest bırakılması istenmiştir.  Karara göre Kavala, Ocak 2024’e kadar serbest bırakılmazsa Türkiye  AKPM’deki oy hakkını kaybedecek ve Avrupa ülkeleri Kavala’nın cezaevine gönderilmesinde rolü olanlar hakkında kovuşturma başlatabilecektir. 


Parlamenterler Meclisi, Avrupa Konseyi’nin (AK)   parlamenter koludur. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, İstanbul, Beta Basım,  2014, s. 469-481) Meclis,  üye devletlerinin ulusal parlamentolarından seçilen 306 üyeden oluşur ve genellikle yılda dört  defa, bir hafta süren genel kurul toplantıları için Strazburg’da toplanır. Hükümetleri temsil eden yürütme organı olan ve sürekli diyalog içinde olduğu  Bakanlar Konseyi ile birlikte Avrupa Konseyi'nin iki yasal organından biridir. Örgütün motoru olarak kabul edilen, hükümetleri insan hakları konularında sorumlu tutan, devletleri demokratik standartları korumaya zorlayan Meclis'tir. Türkiye ve diğer 4 ülke Konsey’de 12 sandalyeye sahiptir. Meclis’in, her  üye ülkenin parlamentoları tarafından atanan veya seçilen 306 asil ve 306 yedek olmak üzere 612 üyesi vardır. AKPM, Kavala'nın serbest bırakılmaması  durumunda üye devletlerden Türkiye'ye yaptırım uygulamalarını    istemiştir.  Karar’a Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan  açıklamada  şöyledir:   


“Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), 12 Ekim 2023 tarihinde ülkemize ilişkin olarak kabul ettiği tavsiye ve kararla, tarihi bir hataya imza atmıştır. AKPM bu girişimiyle, adli süreçleri siyasete alet etmekte ve diyalog kanallarını kapatmaya yeltenmektedir. Bu, AKPM’nin varoluş nedenini oluşturan demokratik değerlere aykırıdır. AKPM’nin görünürlük kazanmaya yönelik bu pervasızlığı ileride hicapla hatırlanacaktır. Türkiye, kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin istişari organı olan AKPM’nin amaç ve değerlerinden bu kadar uzaklaşmış olmasından üzüntü duymaktadır.” (No: 256, 13 Ekim 2023, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Tarafından Ülkemize İlişkin Kabul Edilen Tavsiye Kararı.“(https://www.mfa.gov.tr/no_-256_-avrupa-konseyi-parlamenter-meclisi-tarafindan-ulkemize-iliskin-kabul-edilen-tavsiye-ve-karar-hk.tr.mfa)”
 
Konsey Bakanlar Komitesi, AİHM kararları doğrultusunda Osman Kavala'nın serbest bırakılması yönünde defalarca çağrıda bulunmuştur.  Türkiye, hukuki açıdan bağlayıcı olan kararı göz ardı etmiş ve onu serbest bırakmayı reddetmiştir. Bu da davanın Avrupa Mahkemesi'ne geri gönderilmesine yol açmış  ve nadiren kullanılan ihlal davaları başlatılarak ihlallerin doğrulanması sağlanmıştır. Ödüle iki insan hakları aktivisti daha aday gösterilmiştir. Bunlar;  Ukrayna'dan Yevgeniy Zakharov ve Uluslararası Af Örgütü'nün birkaç yıldır adına kampanya yürüttüğü Polonya'dan Justyna Wydrzynska’dır.

2023 Václav Havel Ödülü'nün Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından Osman Kavala'ya verilmesine cevap veren Uluslararası Af Örgütü Avrupa Bölge Direktör Yardımcısı Dinushika Dissanayake şu açıklamada bulunmuştur: “Osman Kavala'nın bu en büyük insan hakları ödülüne layık görülmesini kutlarken, onun bu ödülü bizzat almak için Strazburg'da bulunamaması yürek parçalayıcıdır.  Bunun yerine, neredeyse altı yıldır hapiste olan  Kavala, şartlı tahliye imkanı olmaksızın siyasi saikli ömür boyu hapis cezasıyla Türkiye'de parmaklıklar ardında çürüyor.”

Türkiye'nin en yüksek temyiz mahkemesinin devam eden  adalet saçmalığını sona erdirmek için önemli bir fırsatı reddetmesinden on gün sonra gelen  ödül  önemlidir.  Mahkeme’nin Osman Kavala'nın itirazını reddetme kararı, savcılık makamlarının kendisine yöneltilen asılsız suçlamaları kanıtlayacak delilleri sunamadığı göz önüne alındığında, her türlü mantığa aykırıdır. (https://www.amnesty.org/en/latest/news/2023/10/turkiye-council-of-europe-prize-a-reminder-that-osman-kavala-has-not-been-forgotten/)
Ödülün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin iki kez Osman Kavala'nın tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğuna hükmettiği ve derhal serbest bırakılması çağrısında bulunduğu Strazburg'da verilmesi  manidardır. Türk yetkililer eleştirel sesleri susturmak için  taktiklere başvurabilirken  bu ödül, Osman Kavala'nın gözden uzak olsa da akıldan uzak olmadığını, serbest bırakılması talebinin giderek daha görünür hale geldiğini göstermektedir.  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararları doğrultusunda Kavala'nın serbest bırakılması yönünde defalarca çağrıda bulunmuştur. Türkiye, hukuki açıdan bağlayıcı olan kararı göz ardı etmiş ve onu serbest bırakmayı reddetmiştir.  Bu da davanın Avrupa Mahkemesi'ne geri gönderilmesine yol açmış ve nadiren kullanılan ihlal davaları başlatılarak ihlallerin doğrulanması sağlanmıştır. 
Konuya ilişkin açıklama yapan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, şiddeti teşvik ve şiddeti azmettirmenin demokratik hukuk devletinde bir hak ve özgürlük olarak görülemeyeceğini  açıklayarak  şu  paylaşımda bulunmuştur:  “Ülkemizde Yargıtay'ca onanarak hakkındaki mahkumiyet kararı kesinleşen bir hükümlüye Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde ‘sözde’ insan hakları ödülü verilmesi kabul edilemez. Şiddeti teşvik, şiddeti azmettirme, demokratik hukuk devletinde bir hak ve özgürlük olarak görülemez. Gezi olayları olarak bilinen, can ve mal kaybına neden olan şiddet hareketlerinin sorumluları, bağımsız Türk mahkemelerince yargılanmış ve bir kısım sanıklar bakımından karar kesinleşmiştir. Kuruluş ilkeleri arasında hukukun üstünlüğünü barındıran AKPM’nin bağımsız Türk yargısı tarafından verilen kararları görmezden gelmesi ve bir STK tarafından düzenlenen ödül törenine ev sahipliği yapması üzücü olduğu kadar düşündürücüdür. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Herkesin bağımsız yargı kararlarına saygı duyması gerekir. Milletimizin huzur ve güvenliğine kastedenlere, demokrasi dışı müdahale girişimlerine karşı hukukun üstünlüğü çerçevesinde mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir” 
AİHM Büyük Dairesi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 2 Şubat 2022'de aldığı karar uyarınca Türkiye'nin Osman Kavala davasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni  ihlal edip etmediğine ilişkin incelemesini tamamlayarak kararını 11 Temmuz 2022 tarihinde  kamuoyuna açık bir duruşmayla  açıklamıştı.  Türk yargıç Saadet Yüksel'in kısmen karşı çıktığı, diğer 16 yargıcın onadığı karara göre, Avrupa Konseyi'nin kurucuları arasında yer alan Türkiye, Sözleşme’nin AİHM kararlarının uygulanmasını zorunlu kılan 46’ncı  maddesini ihlal ettiği ve yükümlülüğünü yerine getirmediğine karar vermişti. AİHM, 10 Aralık 2019'da aldığı kararda, Osman Kavala'nın tutuklanması ve tutuklu yargılanmasının onu susturmak ve diğer insan hakları savunucularının cesaretini kırmak amaçlı olduğunu belirtmiş, Türkiye’den  Kavala'nın serbest kalması için gerekli önlemleri alması çağrısında bulunmuştu. Türkiye bu kararlara uymamış, 25 Nisan 2022'de sonuçlanan Gezi davası yargılama süreci sonunda Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası  verilmiştir. Bu  konuda Türkiye’nin önünde 2.5 ay vardır. Eğer gereği yapılmaz ise Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde Türkiye’nin temsili tehlikeye girecektir.


                                                                                                                  *****

Bu hafta sonu vizyona giren “Zübeyde, Analar ve Oğullar” filmi, Cumhuriyetimizin 100’ncü yılında Türk sinemasına ve sinema izleyicisine güzel bir armağan olmuştur.  Filmi seyrettim.  Film, tarihin arka odasına Zübeyde Hanım’ın gözünden bir bakış sergiliyor.  Bence yılın en dikkat çekici biyografik filmi. 1857 yılında Yunanistan’ın Selanik şehrine bağlı Langaza’da doğan  Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, rahatsızlanınca  İzmir’e getirilerek  Uşakizade ailesinin Karşıyaka’daki yazlık köşklerinde misafir edilmiştir. Zübeyde Hanım, yaşamının son günlerini günümüzde “Latife Hanım Köşkü Anı Evi” nde geçirmiş,14 Ocak 1923 tarihinde  vefat etmiştir.  Atatürk, annesinin vefatını Batı Anadolu’daki inceleme gezisi sırasında Eskişehir’de öğrenmiştir. 15 Ocak 1923 tarihli telgrafı cevaplayan  Atatürk, başyaverinden  defin merasiminin yapılmasını rica etmiş ve satırlarını “Cenab-ı hak, millete hayat ve selamet eylesin” sözleriyle sonlandırmıştır.  Zübeyde Hanım, aynı gün öğleden sonra toprağa verilmiş, cenazesine  bütün İzmir katılmıştır. Bu filmi  okurlarımın izlemesini özellikle öneririm.