Bu haftanın son 5 gününü Almanya’nın Bremen kentinde geçirdim ve kentteki sözde Ermeni soykırım anıtlarını ziyaret ettim. Anıtta yer alan “Soykırıma uğrayan Ermenilerin 90. yıl anısına ve aynı zamanda tüm dünyada hoşgörü ve diyalog için” cümlesinde, “katliam” sözcüğü kullanılırken, “Türkiye” ve “Osmanlı Devleti” sözcüklerinin geçmemesi dikkatimi çekmiştir. Bremen’deki “anıt taş” belediyeye ait bir parkta yer alırken, Braunsschweig’daki taş kilisenin yanındadır. “Soykırıma uğrayan Ermenilerin 90. yıl anısına ve aynı zamanda tüm dünyada hoşgörü ve diyalog için” cümlesinde “katliam” sözcüğü kullanılırken, “Türkiye” ve “Osmanlı Devleti” sözcükleri yer almamıştır. Anıt, 24 Nisan 2005 tarihinde açılmıştır.
1915 olaylarının sözde soykırım olarak tanınmasını öngören karar tasarısı Alman Meclisi’nde kabul edilmiştir. Çanakkale ve Kut’ül Amare zaferlerini kendi kurmay heyetlerinin başını çektiği ortak Türk–Alman zaferi olarak gören ve kutlayan Almanların, aynı dönemde 1915’te, bir kısım Ermenilerin ayaklanması ve düşman güçleriyle işbirliği yapması üzerine, bu mücbir nedenle kendilerinin de komutası altındaki Osmanlı Jandarma ve askeri birliklerinin nezaretinde tehcir edilmelerini soykırım olarak tanımaları “ironik” bir durumdur. Birinci Dünya Savaşı’nda 4 müttefik ülke içerisinde Alman İmparatorluğu’nun yönlendirici etkisi tarihi bir gerçekliktir. Günümüzdeki Federal Almanya Cumhuriyeti, 1915’in Alman İmparatorluğu’nun 1918’de Cumhuriyete, 1933’te totaliter Hitler rejimine, 1947’de ise bugünkü federal cumhuriyete evrilmiş, devam eden devletidir.
Birinci Dünya Savaşı koşullarında Anadolu’da yaşananlar, emperyalist devletler tarafından “soykırım” olarak nitelendirilmektedir. Oysa, 1915 olaylarının “soykırım” sayılmayacağı hakkında pek çok bilimsel araştırma yapılmış ve yayımlanmıştır. Osmanlı ve Sovyetler Birliği arşivleri ile Fransa, İngiltere, Almanya ve Avusturya hariciyesine ait yazışmalar bunun kanıtlarıyla doludur.
Sözde Ermeni soykırımını araştıran Johannes Lepsius, Yves Ternon, Fridtjof Nansen, Vahakn Dadrian, Franz Werfel, Tessa Hofmann ve Wolfgang Kubin”in yazıları sözde Ermeni soykırımına ilişkindir. “Ermeni soykırımı” yalanı, 1923 yılında Lozan’da sonlandırılmış, AİHM’nin “Perinçek-İsviçre” Kararı ile bu yalana nokta konmuştur. Buna rağmen AB Parlamentosu ve ABD, Türkiye’ye Ermeni soykırımını tanıma çağrısı yapabiliyorsa bu, AİHM kararının değerlendirilmediğini gösterir.
Birinci Dünya Savaşı koşullarında Anadolu’da yaşananlar, emperyalist devletler tarafından “soykırım” olarak nitelendirilmektedir. Oysa, 1915 olaylarının “soykırım” sayılmayacağı hakkında pek çok bilimsel araştırma yapılmış ve yayımlanmıştır. Osmanlı ve Sovyetler Birliği arşivleri ile Fransa, İngiltere, Almanya ve Avusturya hariciyesine ilişkin yazışmalar, bunun kanıtlarıyla doludur.
1918 yılı Temmuz ayında kurulan Ermenistan Devleti’nin ilk Başbakanı olan Ovanes Kaçaznuni, kurucusu ve yöneticisi olduğu Taşnaksutyun Partisi’nin 1923 yılında düzenlenen parti konferansında, dünya savaşı öncesinde gönüllü silahlı birliklerin oluşturulmasının hatalı olduğunu açıklamıştır. Kaçaznuni, 1914 yılından 1923’e uzanan süreçte, Türk-Ermeni ilişkilerinin özünü, “savaş hali” olarak ele almaktadır. Kaçaznuni, Türkiye’yi sorumlu tutan bir değerlendirmede bulunmamıştır.
O tarihlerde İstanbul’daki Alman Büyükelçisi olan Vangenhaym’ın, Alman Hükümeti’ne gönderdiği 10 Haziran 1913 tarihli raporda, 1915 olayları öncesindeki gerçek durumun ne olduğunu açıklamıştır. “Ermeniler, Türkiye’de bugün, Rusya’daki Yahudilerin, Lehlilerin ve Finlilerin bulundukları duruma nispeten daha iyi durumda bulunuyorlar. Buna rağmen, bugün en etkin vasıtalarla çalışan bir propaganda, dünyanın her tarafında, Ermenilerin çektikleri azapların günden güne fazlalaştığı ve bugün Avrupa’nın müdahalesini elzem kılacak bir yüksek noktaya eriştiği intibaını uyandırmaya uğraşmaktadır“.
Ermeni sözde soykırımı iddialarına yönelik Atatürk’ün cevabı çok önemlidir. 26 Şubat 1921 tarihinde Amerikalı gazeteci Clanence K. Streit, Ankara’ya gelir. Atatürk, Amerikalı gazetecinin merak ettiği soruları cevapladıktan sonra Ermeni tehciri konusunda, “Rus Ordusu 1915’de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı.” açıklamasını yapar. Clarence K. Streit, Bilinmeyen Türkler, Heath W. Lowry, s.213.
Gazeteci Streit, 1921’in başında Anadolu’da iki ay geçirmiş, bunun 26 gününde Ankara’da kalıp, Mustafa Kemal dahil birçok kişiyle tanışıp mülakatlar yapmıştır. Kitap, Ankara’yı 1920- 1921 kışında ziyaret eden genç Amerikalı gazeteci Clarence K. Streit’ın not ve fotoğraflarından yola çıkılarak hazırlanmıştır. Kitapta, Streit’in çektiği 200 fotoğraftan 120’si yer almıştır. Ankara Üniversitesi SBF’den arkadaşım rahmetli Hasan Celal Güzel’in 25 Nisan 2014 tarihinde yaptığı tespit çok önemlidir.
“27 Mayıs 1915'te başlatılan 'Ermeni Tehciri' asla bir 'Ermeni soykırımı' hareketi değildir. Ermenilerin Rus ordusunun himayesinde bir gecede Van'da 30 bin Müslüman Türk ve Kürdü katletmesi, bardağı taşıran son damla olmuştur ve bu olayı takiben İttihatçılar tarafından 'Ermeni Tehcir Kararnamesi' çıkarılmıştır. Ermeni Tehciri, hiçbir şekilde bir soykırım ve katliam hareketi değildir…Altını çizerek belirtelim ki, Ermeni soykırımı yoktur, Türk Milleti'ne yapılan katliam vardır.” https://www.sabah.com.tr/yazarlar/guzel/2014/04/25/ermeni-soykirimi-yoktur-turk-milletine-yapilan-katliam-vardir.
Sözde Ermeni soykırımı konusunda Türkiye, haklı olduğu bir konuda uluslararasında gerekli bilgilendirmeyi yapmamaktadır. Üniversitelerimizde çok az sayıda Ermeni Araştırmaları Enstitüleri vardır. Üniversiteler, daha çok yayın yapma konusunda teşvik edilmelidir. Benim bu konuda yayınlanmış yazım aşağıdadır.
Bu süreçte Dışişleri Bakanlığı daha aktif olmalıdır. Ermenistan devletinin büyükelçiliklerinin sayfalarında sözde Ermeni soykırımına yer verilmektedir. Fakat, Türk büyükelçiliklerinin sayfasında bu konuda açıklama yoktur.
Ermeni teröristler tarafından şehit edilen Türk diplomatların açıklanmamasının bir gerekçesi olup olmadığını bilmiyorum. Bence bunun açıklanmasında yarar vardır. Paris OECD Büyükelçiliğimizde birlikte görev yaptığımız çok yakın bir arkadaşım, Ermeni teröristler tarafından Atina da şehit edilmiştir. Benzer bir sayfanın Türk Büyükelçiliklerinde de olması gerektiği kanısındayım. Eğer bu açıklamanın yapılmamasının bir gerekçesi varsa, bunun bilinmesinde yarar vardır.