Övünmek gibi olmasın…
Bendeniz de 68’liler denen o meşhur kuşaktanım.
Mülkiye mezunuyum.
Hani,
“ Ey vatan!
Gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz…”
Diye marşı olan o meşhur okul.
Öyle bir okul ki, 164 yıllık köklü bir imparatorluk geleneğine sahiptir.
Tarihi boyunca devlete üst seviyede nice diplomatlar, nice maliyeciler, nice idareciler yetiştirmiştir.
Dik ve direngen, asi bir ruha sahiptir.
O yüzden güç sahipleriyle hep çatışma içinde olmuştur.
*
Mülkiye (A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi), ilginç bir okuldur.
İçi, dışı siyaset kokar.
Siyasetin felsefesi, sınıflarının, kütüphanelerinin, amfilerinin, hatta hatta helâlarının duvarlarına kadar yansımıştır.
Bünyesinde okuyan öğrencilerin gelişigüzel bu yazıları savruk gözükse de öylesine özlü ve derinlikliydi ki...
O zamanlar, çoğu mizahî ve ironik bu yazıları derlemek bende bir hobi olmuştu.
*
Unutup gittiğim o defter geçenlerde elime geçti.
Şu an, ufukta seçimler görünmüş, Eskişehir’de ve yurtta siyaset meydanı da iyice kızışmışken,
Aday adayı ve aday dostlara bir katkımız olur düşüncesiyle adı sanı belli olmayan bu öğrenci yazılarından bir demet paylaşayım istedim.
*
Bazı arkadaşlar siyaseti kendince tanımlamış:
“Siyaset er meydanı değil şer meydanıdır.”
Bir başkası onu desteklemiş:
“Siyaset bir komedyadır; içine girenin çoğu ağlar.”
Biri de,
“Siyasette dostluk, sırtlanların kuzulara, gelin beraber olalım, demesine benzer.” Deyip,
“Rakibini dipsiz kuyularda ipsiz bırakmaktır.” diye de eklemiş.
Bu da çok acıkmış bir arkadaş olmalı,
“Siyaset, devlet kapısına bir anahtar uydurup maliye lokantasındaki ziyafete yetişmektir.”
Bir arkadaş da konunun içinden çıkamamış olacak ki sormuş:
“Siyaset, zengini semirten, fakiri sömürten, üstelik de buna şükrettiren bir öğreti midir?”
Öfkeli bir arkadaş hızını alamamış:
“Ah ulan halkın kanını eme eme şişen siyasi vampirler! Keseleriniz, kasalarınız şişe şişe kalpleriniz daralmış be…”
Aynı fikri paylaşan bir başkası altına not düşmüş:
“Ne kalbi? Tırnağı çelik, vicdanı silik, derisi delik, kendileri de sülük bunların. Hesapları kitapları çıkar üstüne, nerede yem görürlerse çöker üstüne.”
Birisi de suçu halk da bulmuş:
“Çanağından aş eksildi, gözünden yaş eksilmedi. Yüzün toprağa bakıyor, burnuna helva kokuyor. Yeter, hırsız merdiveni olma be kardeşim!”
Destek arkadan gelmiş:
Kim bunlardan yumurta almış da sarısını içinde bulmuş?
*
İçlerinden biri de siyasette başarının sırrını ironik bir dille açıklayıvermiş:
“Salçalı laflarla doğruyu yanlışa kat, yalan atıp yalan sat, sonra da o yalanları ipe diz, ziynet diye halkın boynuna tak.”
Yetmemiş, büyük harflerle arkasını getirmiş:
“Salepçi güğümü gibi kaynasan da hırsını belli etme dostum. Tıraşını millî, dilini zilli, façan da afilli olsun. Nasıl olsa soyacağın kıllı kabak, yalayacağın ballı tabak elbet bulursun.”
Biri altına hemen hatırlatmış:
“İşler sararsa sarpa
Eşeği anırtan arpadır arpa…”
Birisi de altındaki boşluğu doldurmuş:
“Yemek yutmak senin hakkın
Halka gargara yeter!”
Birisi de başarının sırrını açıklamış:
“Yağ stoğunu çoğalt, durma yağla
Hz. Genel Başkana iyi kuyruk salla!”
*
Bir arkadaşın da şairliği tutmuş:
“Aday geldi pazara
Alışıktır nazara
Boncuk takmış boynuna
Uğramasın nazara
Bir sağa bir sola salın adayım
Belki de çıkar falın adayım.”
*
Birisi de kütüphane duvarından demokrasiye çatmış:
“Bizim demokrasi eskimiş oto lastiği gibi, bir yerini yamamadan başka yeri patlıyor.”
Başka biri bu tarifi yeterli bulmamış:
“Bizim demokrasi kara şanzımanlı BMC gibidir.
Ara gazı vermeden yürümez! “
*
Memurlardan ağzı yanmış biri de helâ kapılarına dökmüş içini:
“Bizim bürokrasi, iki ters bir düz ören koca karılar gibi; bozdukları yaptıklarından daha çok.”
Ağzı yanmış bir diğeri de onu destekliyor:
“Devletin mührünü, gökten inmiş ayet gibi afralı tafralı rica minnet, basıyorlar.”
Bir arkadaş da ayrıntıya girmiş:
“Onlar var ya…
Hepsi de talimli tilki. Sabah sabah uyanamıyorlar, azıcık uyananların da kafa devreleri öğlene kadar açılmıyor; açıldığındaysa zaman geçmiş, mesai bitmiş oluyor.”
Birisi de son noktayı koymuş:
“O zaman da vatandaş örümcek ağına takılmış sinek gibi debelenip duruyor.”
*
Sermayedarlar es geçilmemiş:
“Çal-yapçı, al-satçı kapitalistler!
“Bu vicdansızlar var ya…
Halk ölüyorum dese, sidik olup damlamazlar.”
*
Bir arkadaş da emperyalistlerce millete dayatılan reçeteyi pek güzel özetlemiş:
”Bir çorba kaşığı ABD ruhu
Bir tatlı kaşığı AB ruhu
Bir çay kaşığı Davos ruhu
Millî ruh mu?
El Fatiha…
*
Şimdilik bu kadar.
Umarım bu seçimler, kardeşlik ve huzur içinde nihayetlenir.
Türk alemine ve gönül coğrafyamıza uğurlara vesile olur.