Seçim tarihi yaklaştı.
Bir hafta sonra oy kullanarak hem Cumhurbaşkanını hem de milletvekillerini belirleyeceğiz.
Seçilecek milletvekillerinin kim olacağından çok milletvekili adaylarının taşıdığı özellikler ve nitelikler benim için önemli olacak...
İşte ben de bu kriterlerim çerçevesinde Eskişehirli bir seçmen olarak sandık başına gideceğim..
***
Örneğin:
Oy verirken ne kadar tanınır ve güçlü olursa olsun, dışarıdan gelecek bir isim yerine, adaylar arasından Eskişehir'de yaşayan bir ismin milletvekili olmasını tercih edeceğim.
***
Eskişehir'e geldiğinde otel ya da misafirhanede kalan biri yerine Eskişehir'de evi olan birinin milletvekili olması yönünde oy kullanacağım örneğin...
***
Milletvekilliği görevi bittikten sonra yüzünü bir daha asla göremeyeceğim biri yerine, görevi sona erdikten sonra da Eskişehir cadde ve sokaklarında karşılaşabileceğim, gerekirse yüz yüze hesap sorabileceğim birinin milletvekili olması için oy atacağım...
***
Mesela; Eskişehir'de bir kişiye bile faydası dokunmayacak biri yerine, Eskişehir'de bulunan iş yerinde bir kişiye bile ekmek verip, vergisini bu şehre ödeyen birinin milletvekili olması oy tercihim olacak.
***
Başka şehirde vefat edip defnedildiğini duyacağım biri yerine mezarının bu şehirde olacağını bildiğim kişilerin vekil olmasını tercih edeceğim örneğin...
***
Kısacası:
Şahsen, bu şehirden milletvekili seçilecek insanların Eskişehir doğumlu olup olmaması hiç önemli değil ama atacağım oy bu şehirde yaşayan, tanınan, bilinen ve güvenilen isimler olması yönünde olacak…
O DÖVDÜKLERİ DOKTORLARIN NÖBET PARALARI DA YATMIYOR İYİ Mİ?
Sokak röportajında bir kadına soruyorlar “Kime oy vereceksiniz?” diye.
“Tabi ki sonuna kadar reis” diyor.
Bu cevapta hiçbir sıkıntı yok…
Ama sonrasında söyledikleri tam bir bomba!
***
“Siz 25 yıl öncesini hatırlamazsınız. Benim çocuğum hastalandı. Bir kuyrukta ben bir kuyrukta eşim bekliyorduk. Doktor bizi azarladı. Biz böyle bir muamele görüyorduk. Şu an biz doktor dövüyoruz. Şu an doktor beğenmiyoruz, dövüyoruz. Bunun ötesi mötesi yok!”
***
Doktor dövmeyi gelişmişlik ve marifet sayan kafaya bakar mısınız?
Şiddeti çağ atlamanın ölçüsü zanneden beyin özürlü bir yaratık!
25 yıl önce bir doktor kendisini azarladığı için bugün doktor dövebiliyor hale gelmesinin siyasi tercihini şekillendirdiğini itiraf eden ezik, vasat ve zavallı bir zihniyet işte!
***
Dün bir hekim arkadaş yukarıdaki sokak röportajının videosunu yollamış.
Altına da aynen şunu yazmış:
“O dövdükleri doktorların Mart ayında tuttukları nöbet ve icap görevi paraları halen yatmadı!”
Ne diyelim…
Sopa yedikleri bir yana bir de sabahlara kadar tuttukları nöbetlerin parasını alamıyor doktorlar…
SANDIKTAN ÇIKAMAYAN GİDER…
Tepebaşı belediye başkanı Ahmet Ataç hem parti bünyesinde hem de partiden bağımsız kendisinin organize ettiği yoğun bir seçim kampanyası yürütüyor.
Hemen her gün en az düzenlenen 5-6 programa katıldığı olurken, yine hemen her gün programların arasına kendi yaptığı ziyaretler ile kendisine yapılan ziyaretleri de sıkıştırdığı oluyor.
Önceki gün yine bir program arasında karşılaştık Ahmet Ataç ile.
Sahada durumun nasıl olduğunu sorduk?
Seçimde Kılıçdaroğlu, CHP ve Millet İttifakı lehine sandıkların patlayacağına inandığını söyledi.
Seçim sonuçlarıyla ilgili bazı çevrelerde konuşulan “İktidar sandıkta kaybetse de gitmez” söylemini sorduğumuzda ise önce, bu söylemin son derece saçma ve gereksiz bir şekilde ortaya atılan bir söylem olduğunu belirtti.
Ardından da…
“Millet iradesine herkes saygı göstermek zorunda. İstanbul ve Ankara ve diğer büyük şehir belediyeleri için de benzeri söylemler çıkartılmıştı. Sandıktan yenik çıkan bıraktı, sandıktan galip çıkan partimizin belediye başkanları görevlerine başladı. O yüzden bu tür söylemleri yersiz, gereksiz ve saçma buluyorum. İktidar seçim kanununu kendisi belirledi. Seçim tarihini de yine bu iktidarın kendisi belirledi. Buna rağmen ‘Gitmez-bırakmaz’ gibi söylemler son derece saçma. Seçimle nasıl geliniyorsa seçimle de gidilir.” Dedi.