Geçen Çarşamba akşamıydı… 
Motto Dergisince, Anadolu Üniversitesi ev sahipliğinde “Sporun Mottoları” ödül töreni düzenlendi ve 22 dalda ödül dağıtıldı.  
Yönetim Kurulu Başkanı, değerli dost Kerem Can Apaydın’ı ve ekibini yürekten kutluyorum. 
Önceden bildiğim o üstün organizasyon kabiliyetiyle tertiplediği gece, gerçekten görkemli, gerçekten renkli ve muhteşemdi.   
Eskişehir’in Hemen hemen tüm spor camiası oradaydı.  
Bu sebeple izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istedim. 

Mutlu bir tevafuk… 
Eskişehirspor Başkanı Erkan Koca’yı yanımda buldum. 
Kırk yıl özlem duyduğum bir yakınıma kavuşmuş gibi oldum. Sevinç ve hasretle kucaklaştık.  
Bu karşılaşma beni bir anda ta gerilere, ES ES’in o yiğit ve vefakâr taraftarıyla omuz omuza tek yürek olduğumuz günlere, tribünlerdeki o eski yıllara aldı götürdü.  
Yazılabilse, acısıyla tatlısıyla roman olabilecek ve ömrümce unutamayacağım o mutlu yıllara… 
Takımımız o zaman da çok zor günler geçiriyordu. 
Erkan Koca ve diğer tribün lideri olan arkadaşları, o zamanlar fişek gibi delikanlılardı. Onlar o vefakâr ve cefakâr taraftarla birlikte yağmur çamur, kar kış demediler; hep takımın yanında, ona destek oldular. O zor ve meşakkatli günlerde, her mahrumiyete katlanarak takımın peşinde, yurdumuzun adı bilinmedik diyarlarında onu yalnız bırakmadılar. 
Bu gençleri, o malum zevat gibi, takımın iyi günlerinde boyunlarında bir atkı, sözde Eskişehirspor’lu gözükerek protokol koltuğuna gömülüp, sonra zor ve meşakkatli günler gelince de arazi olanlarla karıştırmamak gerek. 
O zamanın taraftar lideri, bu günün yöneticisi bu gençler, hiç kimsenin göreve talip olmadığı bu zor günlerde ateşten gömleği seve seve giydiler. Her zorluğu ve mahrumiyeti göğüsleyerek, cesaretle sorumluluk aldılar. Mazisi şan ve şerefle dolu bu takımı, bir yetim çocuk gibi ortalarda bırakmadılar; ES ES’in gerçek sahibinin taraftar olduğunu gösterdiler. 
O akşam Başkan Erkan Koca ve yönetimdeki o gençlerin gözlerinde zafere olan inancın pırıltısını ve kararlılığını gördüm. 
Mutlu oldum ve umutlandım. 
İnancım o ki; bu genç ve azimli kadro, takımımızı profesyonel lige çıkaracaktır.  
Dileğim, seneye iyi bir başlangıç yaparak, layık oldukları en güzel ödülleri almaları.  
Bu duygu yoğunluğuyla dayanamayıp mikrofonu kaptığım gibi seslendim: 
 “Eskişehirspor bu kentin namusudur beyler…Lütfen sahip çıkalım!”  

YÜREK ŞAMPİYONU 
Murat CIRIK... Ortopedik, ağır bir engelli kardeşimiz.  
Buna rağmen Bilek Güreşi dalında 13 yıla bir dünya, 2 Avrupa şampiyonluğu, 3 dünya ikinciliği, 4 dünya üçüncülüğü, 7'şer kez Avrupa ikinciliği sığdırmış bir kahraman. 
Haklı olarak salonda en büyük alkışı o aldı. 
O tam bir “Cesur Yürek”... 
Hayatın engelli bir koşu olduğu herkesçe malumdur. 
Üniversitelerde tez konusu yapılabilecek, tüm topluma ders olacak bir yaşam. 
Geçen ömründe engelim var diye hayata ve insanlara küsmemiş, bir köşeye çekilip geçip giden yıllara ağıt yakmamış. İçindeki umut ateşini hiç ama hiç söndürmemiş.   
O herkese gösterip öğretti ki insan, engelleri aşana kadar engellidir. 
Bu inançla umutsuzluğu, ruhundan “BİLEKLERİYLE” söküp atmış, kötümserlikten arındırdığı kişiliğine umut yüklemiş bir insan. O, ayaklarım yoksa BİLEKLERİM var, diyerek hayatın üstüne üstüne yürümüş bir kahraman. 
Bana göre o, yüreklerde bir engel yoksa sizi hiçbir engelin durduramayacağının en somut timsali.  

Salondan ayrılırken bir daha görmek istedim onu.  
Tekerlekli sandalyesinde öylesine mutlu, öylesine gururluydu ki… 
Merak edip bileklerini şöyle bir yokladım. 
Aman Allah… Bunlar bilek değil Türkmen Dağları’ndaki asırlık meşe kökleri sanki. 
Dayanamayıp bir maşallah çektim. 
Hemen yanı başında sevecen, ağırbaşlı, uysal iyiliğiyle kocaman gülüşlü genç bir hanım duruyordu. Dibinde de gözlerine güneş düşmüş, melek yüzlü bir çocuk... 
-Eşimle çocuğum, diye tanıştırdı Murat. 
Örneğine az rastlanır bu mutlu aile tablosu içimi ısıttı. 
O an, yatları katları, her şeyleri tamam olup da bir türlü mutluğu yakalayamamış “vicdan özürlüler” geldi aklıma. 
İşte asıl acınası onlardır.  
Dilek ve dua niyetine eğilip kulağına: 
- Murat, dedim, inşallah senin de, Eskişehir’in de, Türk Milleti’nin de bileği ebediyyen hiç bükülmesin!  

“VEFA” GÜZEL ŞEY! 
İlhan Yalçın, özüyle sözüyle güzel insandı; güzel bakar, güzel görürdü. 
Sevgili Yaşar Abacı ile ikiz kardeş gibiydiler, 
Eskişehir’in ilk özel televizyonu Kanal 26’yı, bütün zorluklara rağmen uydu aracılığıyla ve internet üzerinden dünyanın her yerinden izlenir hale getirdiler. 
Şehrimize, zenginlik katan marka değeri yüksek bir medya kuruluşu kazandırdılar. 
İlhan kardeşimiz çok yönlü bir insandı. 
İyi bir voleybolcuydu. 
Spora hem yayıncı, hem de iyi bir spor adamı olarak çok şeyler kattı. 
Ne yazık ki en verimli çağında ayrıldı aramızdan. 
Bu ödül, onu unutmamak adına çok anlamlıydı. 
Vefa gösterip onu bir kez daha rahmetle anmak çok yerinde bir davranış oldu. 

Salih ALTUN… 
İlimizin Vali Yardımcısı…  
Baktım da, Vilayeti ve Sayın Vali’yi kıvraklığıyla ve tam bir devlet adamı ciddiyetiyle temsil etti. 
Kendisini tanımakla çok mutlu oldum. 
Karşımda, şahsına ve makamına hürmet celbine muvaffak olmuş, tutum ve davranışlarıyla devlet adamı olmanın ruhunu ve özel dilini kavramış genç ve yetenekli bir idareci buldum. 
Kâht-ı Rical yaşadığımız şu günlerde böylesi genç ve yetenekli idareciler, geleceğe umutla bakmamıza vesile oluyor. 
Devleti yönetenler umarım liyakate önem verirler de ülkemiz, bu genç ve yetenekli kardeşlerimizin hizmetinden yararlanma fırsatı bulur.