Şaşmamak elde değil…
Hamas, nasıl olduysa varıp İsrail’e saldırdı.
Ve gitti gitti… Kanlı ağzından salyalar akan dokuz başlı Siyon canavarının kuyruğuna bastı.
Aklı olan, kafasını ezemeyeceği yılanın gidip de kuyruğuna basar mı Allahaşkına?
Bastı işte…
Canavarın tam da istediğini yaptı.
Hem de onun zalimliği tescilli iken, mazlum pozuna bürünme bahanesi vererek.
Zaten yıllarca, her fırsatta bir parçasını yutmuştu Filistin’in.
 Garibin kala kala bir kuyruğu kalmıştı.
Şimdi etiyle, kemiğiyle onu da yutma peşinde.
Hem de bütün dünyanın gözünün içine baka baka…  
Sonuç yine acı, yine gözyaşı ve bitmeyen facialar… 
Kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden katledilen milyonlar… 
*
Şu dinci geçinen örgütler var ya… 
 Işıd’i,  Fetö’sü, El Kaide’si, Hamas’ı ve adı bilinmedik daha niceleri…
 Hepsi de sözde yeminli Amerika ve İsrail düşmanı.
Fakat her nedense her zaman, tam da onların çıkarına işler yapıyorlar.
Maalesef görünen o ki, emperyalist bir tiyatro ile karşı karşıyayız.
*
Siz istediğiniz kadar şeytanı taşlayın durun, bir şey değişmez!
O melanetini yapıyor ve yapacak.
Ne yazık ki, bütün bunlara fırsat ve imkan veren İslam Alemi’nin içler acısı durumu değil mi?
 Yüzyıllarca ilimden, fikirden uzaklaşmış; sormadan, sorgulamadan, aklını kullanmadan yaşamış bir toplum… 
Bilimin ışığıyla aydınlanmamış, ezberci beyinler… 
Sadece biat etmiş, kaç metre sarığın ne kadar sevaba tekabül ettiği gibi saç-sakal risaleleriyle uyutulmuş, uyuşturulmuş kitleler… 

Şu tabloya ibretle bakın:
Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi var.
Buna karşılık 1 milyar 400 milyon Müslüman...
Bu, bir Musevi’ye karşı yüz Müslüman demek.
Son yüz yıl içinde Yahudiler bilimsel alanda 104 Nobel Ödülü kazanmış.
Bir milyar 400 milyon nüfuslu Müslüman dünyasından yalnızca üç…
Her şey ayan beyan ortada değil mi?
*
Dünya coğrafyasına şöyle bir bakıverin.
Üç nokta var ki, her an patlamaya hazır bir yanardağ sanki.
 Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya.
Boşa dememişler coğrafya kaderinizdir, diye,
Şu kadere bak ki,  biz bunların tam da ortasındayız.
Daha da önemlisi dünyanın muhtelif yerlerine yayılmış bir ‘’İkinci Vatanlar’’ zincirine sahibiz.
Tarih ve coğrafya bize öyle bir kader biçmiş ki…
Dünya durdukça bütün bu soydaş ve dindaş halklarla üzülmek ve sevinmek durumundayız.
*
Bütün tarih boyunca, acıya uğrayan mazlum halklar her bunaldıklarında gözlerini Türk Milleti’ne çevrir.
Bu Yahudiler bile bu günkü varlıklarını âlicenap Türk Milletine borçludur.
İspanya’dan kovulduklarında kendilerine kapıyı tek Osmanlı açtı. 
II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa ülkelerinin hiçbiri Yahudileri kabul etmezken yine kapılarını açan Türkiye Cumhuriyeti Devleti oldu. 
Aynı Yahudiler, bütün bu tarihî gerçekleri bir kenara iterek, nankörlük edip bambaşka bir karaktere büründüler. 
Soykırımdan kaçıp cellâtları gibi soykırımcı oldular
Hem de ortaçağ karanlığına dahi hak verdirtme pahasına… 

Bilmeliyiz ki, 
Emperyalizmin kanlı dişleri arasın inim inim inleyen mazlum milletlerin kurtuluşu hiç abartısız yine Türk Milleti’nin güçlü, kudretli ve sözü dinlenir olmasına bağlıdır. 
Yani tek kendimize karşı değil, mazlum halklara karşı da sorumluyuz. 
Onun için; 
Bir olmak, iri olmak, diri olmak ve tek kelimeyle  güçlü olmak zorundayız. 
Gelin, soykırımlara maruz kalmış, nice acılar çekmiş Boşnak kardeşlerimizin şu duasına kulak verip “AMİN” diyelim: 
“TEK Kİ, TÜRKİYE’NİN ÜSTÜNDE GÜNEŞ HİÇ BATMASIN. ZİRA ONUN GÖGESİ BİZE YETER!”