ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesindeki University Ranking by Academic Performance (URAP) Araştırma Laboratuvarı, "2024-2025 Türkiye Sıralaması" sonuçlarını açıklamış.
***
Açıklanan sonuçlara göre:
Tıp Fakültesi olmayan üniversitelerin sıralamasında ESTÜ 10, Anadolu Üniversitesi 15nci sırada, Tıp Fakültesi olan üniversiteler sıralamasında ise Osmangazi Üniversitesi 23ncü sırada yer almış.
***
Türkiye'deki 190 üniversite arasında ise ESOGÜ 31, ESTÜ 48, Anadolu Üniversitesi ise 61nci sırada yer bulmuş.
***
Eskişehir Üniversiteleri için vahim olan durum ise her üç üniversitemizin geçen yıla oranla düşüş içinde olması.
Zira...
Geçen yıla oranla ESOGÜ 29ncu sıradan 31nci sıraya, ESTÜ 47nci sıradan 48nci sıraya, Anadolu Üniversitesi ise 44ncü sıradan 61nci sıraya düşmüş!
***
Üç üniversitemizin de yıllar itibarıyla düşüş içinde olması, siyasetin artık bu üniversitelerden elini  tamamen çekme vaktinin gelip de geçtiğini resmen ortaya koyuyor.
Zira...
Başarı ve sıralamada bu yaşanan düşüşün en büyük nedeni, iktidar partisinin üniversiteleri arka bahçesi haline getirmesi olsa gerek...

Esogü (2)-1

Estü-5

Anadolu Universitesi Rektorluk-1

ASGARİ ÜCRET KAÇ LİRA OLACAK DİYE BİR MERAK VAR YA ŞU SIRALAR...

Yılsonu geliyor…
Her yıl sonunda olduğu gibi yeni yılda uygulanacak olan Asgari Ücret belirlenecek önümüzdeki süreçte…
***
“Şu sıralar Asgari Ücret kaç lira olacak?”diye bir merak var ya...
İşte bu ücretin nasıl belirlendiğini anlatalım da, merak edenler hedeflerini çok da yüksek tutmasın.
Şimdi;
Hükümet, bir tarafa işçiyi temsil eden sendikayı, diğer tarafına işverenleri temsil eden sendikayı alarak, Asgari Ücret Tespit komisyonu oluşturacak…
Oluşacak bu komisyon görüşmeleri başlatacak…
***
Her yıl olduğu gibi, işçileri temsil eden sendika bir rakam söyleyecek…
-“Bu rakamın altında işçi çalıştırılamaz.” diyecek…
İşverenleri temsil eden sendika da bunun altında bir rakam zikredecek…
-“Bunun üzerinde bir rakamla işçi çalıştırmamız mümkün değil.” diyecek…
En son hükümet, işçi sendikasının istediği rakamın altında, işveren sendikasının istediği rakamın biraz üzerinde bir rakam söyleyecek.
***
Sonuçta; o rakama yakın bir rakam, yeni yıl uygulanacak olan Asgari Ücret olarak kabul edilecek ve yürürlüğe girecek…
-“İstediğimiz rakam olmazsa kabul etmeyiz. Yakarız yıkarız” diyen işçi sendikası, hükümetin önerdiği rakamı paşa paşa kabul edecek.
-“İstediğimiz rakam üzerinde işçi çalıştırmayız. Bunu kabul etmeyiz” diyen işveren sendikası, “Fazla oldu ama şu zor zamanda işçilerimiz için fedakarlıkta bulunalım” pozlarına girip, hükümetin rakamını onaylayacak.
Hükümet ise çıkıp, “İşçiye tarihin en büyük artışını yaptık” falan deyip, iyi bir Asgari ücret belirlendiğini söyleyecek.
***
Sonra; Hükümet, işçi ve işveren temsilcileri kol kola girip, çıkacaklar komisyon toplantı salonundan.
Belki birlikte bir yemeğe gidecekler 10- 15 kişi…
İşte o yemekte muhtemelen, belirledikleri asgari ücretin 8-10 katını yemek ücreti olarak lokantaya bırakacaklar… 


KİMSE KORKMASIN!

“Biz tiyatroculara her zaman sorulan bir soru vardır;
“Nasıl ezberliyorsunuz? Ezberinizi nasıl unutmuyorsunuz?”
Biz de deriz ki onlara, “Önemli olan ezberi, lafı hatırlamak değil. Nasılsa bir şekilde hatırlarız. önemli olan ruhunla, hissederek, hayatını koyarak, “mış” gibi yapmadan, gerçekten oynamaktır o gece.”
***
Bizim için kötü oyun hissedemediğimiz, ruhumuzla oynayamadığımız oyundur.
İşte Cumhuriyet Bayramlarını hatırladığım zaman ilk önce 68 yılı dedemle birlikte Taksim’i hatırlıyorum. Elimde bayramlar, geçit resmi falan. Hayatımda, öğrenciliğimde, 70’li yıllarda her zaman vardı bunlar. üzerinde düşündüğümüz bir şey değildi. Neredeyse donmuş bir ezber gibiydi yani.
***
Artık hiç mi hiç hissetmeyenler vardı. O öyle duracaktı, hiç değişmeyecekti. Donmuş bir rejim gibi.
Sonra bir şeyler olmaya başladı 90’lardan sonra. 2000’lerde giderek yükseldi.
Tehlikeye düştü hayatımız. İnsanlar bunu konuşmaya başladı. İnsanlar korkmaya başladı.
Korktukça daha derinden hissetmeye başladı. İnsanlar o bayraklara gerçekten sarılmaya başladı. İnsanlar sokaklara, meydanlara doluşmaya başladı.
***
İşte ben o günden sonra anladım hissederek yaşandığını. Donmuş bir ezber olmaktan çıkmıştı.
Artık Cumhuriyet için korkmaya gerek yoktu. O artık insanların ezberinde değil, kalbinde, ellerindeki bayraklarla yürüdükleri meydanlardaydı.
Bir halk meydanları doldurduğu zaman kendi devrimini kimseye çaldırtmaz.
Ve bu Atatürk’ün armağanı, artık kimsenin çalamayacağı, yok edemeyeceği kadar halkın kalbine yazılmıştır. Kimse korkmasın. Nice bayramlara…
***

Bugüne kadar Cumhuriyet bayramlarına ilişkin pek çok insandan pek çok konuşma okuduk, dinledik…
Ancak tiyatro sanatçısı Celal Kadri Kınoğlu’nun Cumhuriyet bayramına ilişkin yukarıdaki sözleri nedense bizi en çok etkileyen sözler oldu.
Belki benzeri duygu ve hisleri yaşadığımız içindir bilinmez ama Kınoğlu’nun bir Cumhuriyet bayramı öncesi söylediği bu sözleri sizlerle paylaşma gereği duyduk.