Ticaret Lisesinde okurken sabah derslerine çoğunlukla geç kalırdım.
Sınıf kapısını çalar “Hocam kusura bakmayın” der başım önde kapının önünde beklerdim. Öğretmenin iyi tarafına geldiysem “Geç hadi” sözüyle yerime otururdum.
Müdür yardımcılarıda benden bıkmışlardı.
“Oğlum, sabah biraz daha erken kalksan olmaz mı?
Bidaha geç kalırsan geç kağıdı almaya gelme” derdi.
Oldum olası uyku severim.
Rahmetli anacığım “hadi oğlum kahvaltı hazır, kalk” dediğinde
“Anacığım bu gün gitmeyeyim” der, bi güzel uyurdum.
Yalnız ben mi?
“Hadi oğlum, uyan artık. Okula geç kalacaksın.”
Oğlu, yarı açık gözlerle annesine baktı ve uykulu bir sesle:
“Anne, bugün okula gitmek istemiyorum” dedi.
Anne oğlunun isteğine karşı çıktı.
“Okula neden gitmek istemiyorsun bakalım?
İki ciddi neden söyle bana” dedi.
Oğlu bir yandan esnerken, bir yandan da annesinin sorusunu yanıtladı
“Okuldaki tüm öğretmenler benden nefret ediyorlar, bir…
Tüm öğrenciler de benden nefret ediyorlar, iki..
Bu iki ciddi nedenim yeterli mi, anne?
Annesi oğlunun nedenlerini geçerli bulmadı.
“Bunlar okula gitmemen için neden olamaz,
Şimdi hemen kalk ve çabuk hazırlan.” dedi.
Bu kez oğlu iki ciddi neden göstermesini istedi annesinden.
“Sen de bana okula kesinlikle gitmemi gerektirecek iki ciddi neden gösterebilir misin, anne?” dedi.
Sabrı tükenme noktasına gelen anne, oğlunun üstündeki yorganı hızla çekti.
Oğlunun istediği iki ciddi nedeni açıkladı :
“Birinci ciddi neden, 52 yaşında koskoca adamsın.
İkinci ciddi neden ise, sen okulun müdürüsün.”