2024 ‘ü geride bıraktık. Özel yaşamımda güzellikler yaşadım, hayatımı anlamlandıran, yarınımı, davamı emanet edebileceğim dünya tatlısı, güzeller güzeli bir kız çocuğuyla tanıştım. O şimdi sağlıkla büyümekte Bu benim özelim.
Hayatımı adadığım diyebileceğim davamda ise, tüm gerçek can savunuclarının olduğu gibi ben de ağustos ayında çıkartılan bir yasa ile travma yaşadım. Ölüm yasası dedik biz bu yeni düzenlemeye. Meclis’te muhalefet partilerinin çoğunluğunun özellikle de Chp grubunun ciddi direnç göstermesine karşın siyasi irade o maddeleri yasalaştırdı. Zaten daha kesinleşmeden “devlet öldür dedi” diye akıl vicdan yoksunu bazı insan kılığındakiler, ellerinde baltalar, tırmıklar, küreklerle yavru köpekleri sokak ortalarında katletmeye başladı. Yasanın resmi gazetede çıkmasının akabinde bu kez de birçok hayvan barınağında -aslında ölüm evlerinde- masumlarımız ağızları sımsıkı bağlı poşetler içinde ucuz tarafından boğularak ya da kalplerine çamaşır suları enjekte edilerek veya daha bizlerin bilemediği farklı yöntemlerle öldürülmeye başlandı.
Ülke baştan aşağı kan koktu, acı çekti onlarla birlikte. Yasanın ilk 3 ayında enaz 142 vaka, yaşam hakları elinden alınan ve işkenceye maruz bırakılan binlerce, onbinlerce hayvan! İşte bunlardan bazıları; Ekimde, Mardin’de doğaya atılan yavru köpeklerin üzerine zift döküldü, Muş’ta 15 hayvan vahşice katledildi. İstanbul’da kedilere kezzap ve asitle eziyet edildi. İstanbul’da Karabük’te köpeklerin üzerine bilinçli araç sürüp ezildi. 11 Ekimde Gebze barınağı rezaleti. 13 Ekim İzmir Çiğli’de silahlı bir şahıs direksiyona bağladığı köpeğe tecavüz etti. 13 Ekim Ümraniye belediyesi barınağında onlarca ölü kedi bulundu. İstanbul Avcılar’da hayvanlar katledilip, çuvallara doldurup çöp konteynerlerine atılıyor. Ve diğer aylarda sayfamın elvermeyeceği kadar çok akıllara ziyan, vicdanlara travma yaşatacak olay. Su dolu kovalarda boğulan yavru kediler, yakılan köpekler, iple asılarak öldürülen kediler, araçların arkasına bağlanarak sürüklenip, sonrasında sopayla dövülerek öldürülen köpek!
Bunların hepsi de kayıtlarda kalacak, yüreklerimizde acı yaralar açarak ömrümüzden gün alacak. Ama sadece bizlerin, vicdan sahibi gerçek insanların. Duymadığımız, görmediklerimizin seslerini ise geceleri karabasanlar içinde kan terle uyanan az sayıda can dostu duyacak.
Peki 2025’de ne olacak? Bütün bu kabuslar devam mı edecek, daha da kötü mü olacak? Yoksa hem o masumların hem de bizlerin acılarına son verecek bir geri adım mı atılacak. Elbette gönlüm o geri adımın atılmasından yana, ama aksi olursa da biz sahipsizlerimize yine sahip çıkmaya, önlerinde etten duvar örmeye devam edeceğiz! Bunun başka yolu yok!