Kurulduğu 2002 yılından bu yana AK Parti'nin Eskişehir'de tekrarlanagelen bir ritüeli var.
***
İl başkanları ya milletvekili genel seçimleri ya da mahalli seçimler öncesinde istifa edip, aday adayı olur.
***
Bu isimler ya aday yapılmaz ya da listede seçilemeyecek yerlere konulurlar.
O yüzen hem il başkanlığından olurlar hem de aday olamazlar.(Bu kuralı bozan sadece, il başkanlığından istifa edip, aday olan ve milletvekili seçilen Salih Koca bozmuş oldu)
***
Her neyse...
Boşalan il başkanlığına, yönetim içinden bir isim atanır.
***
Vekaleten atanan bu isim bir süre sonra kongrede tek aday olarak asaleten il başkanı olur.
Kendi yönetimini ve ekibini oluşturarak çalışmalara başlar.
***
Bir süre sonra yine seçimler gelip kapıya dayanır.
***
İl başkanı aday adayı olmak için görevinden istifa eder, yönetiminin içinden vekaleten il başkanı görevlendirilir ve bu döngü böyle devam edip gider.
***
Bu arada...
Seçimlerde, özellikle de mahalli seçimlerde istenilen sonuç bir türlü alınamaz ve bunun faturası da her zaman aday belirlenmesinde dahi en ufak bir görüşü alınmayan ilçe başkan ve yöneticilerine çıkarılarak istifa ettirilir.
***
İşte şu sıralar Eskişehir'deki AK Parti'de bu alışılagelmiş döngü yaşanıyor.
Her zaman olduğu gibi seçim yenilgisine ait faturanın çıkartıldığı ilçe başkan ve yönetimleri görevden alınmaya başlandı.
Öte yandan...
Yerine yine vekaleten il başkanlığı görevine gelen Gürhan Albayrak, kongrede asaleten il başkanı olma yolunu tuttu.
Anlayacağınız...
Partide sahneleri bile aynı filmin tekrarı vizyona girmek üzere...
HİÇ Mİ POZİTİF BİR ŞEY YOK?
Biliyorsunuz şu sıralar iyi haberlere hasret kalmış bir vaziyette, hep kötü haberler alıyoruz.
Ne zaman televizyon kanallarında haberleri açsak ya da ne zaman sosyal medya sayfalarında dolaşsak, karşımıza başta ekonomi olmak üzere hep kötümser ve karamsar haberler çıkıyor.
Bu da ister istemez psikolojimizde derin tahribatlar yapıyor.
***
Bu olumsuz rağmen iyimserliği hala içlerinde sonuna kadar barındıranlar olsa da büyük bir çoğunluk yine büyük bir umutsuzluk içinde her gün karşılaştığı ve “Bu kadar da olmaz” dediği olayların ardından “Yahu hiç mi iyi bir şey olmaz?” sorusunu soruyor kendi kendine.
***
Bu da ister istemez aşağıdaki fıkrayı getiriyor akla.
Seyahatten dönen ev sahibi havaalanından bahçıvanına telefon açmış, konuşuyorlar:
- Nasıl, her şey yolunda mı?
- Yolunda... Küreğin sapı kırıldı, şu anda onu tamir ediyordum.
- Neden kırıldı?
- Köpeğinize mezar kazarken zorlamışım, ondan kırıldı.
- Nee! Köpeğim mi öldü?
- Maalesef havuza düştü?
- Benim köpeğim çok iyi yüzerdi; havuzda nasıl ölür?
- Havuzun suyu boşalmıştı, atlayınca betona çakıldı.
- Havuzu yeni doldurtmuştuk, neden boşalttınız?
- İtfaiyeciler evdeki yangını söndürürken ilave suya ihtiyaç duydular.
- Neee evde yangın mı çıktı?
- Evet efendim. Annenizin vefatı dolayısıyla taziyeye gelenlerden biri yanık sigara bırakmış.
- Annem mi öldü? Yahu kadın daha iki hafta önce sapasağlamdı?
- Haklısınız da... Yatak odanızda karınızla en yakın arkadaşınızı aynı yatakta görünce kalbine inmiş.
- Yahu hiç pozitif bir haber yok mu adam sende?
- Var efendim... Geçen gün siz AIDS testi yaptırmıştınız ya... Sonucu geldi, pozitif...
FATİH ALTAYLI'DAN MURAT MERCAN İDDİASI...
Gazeteci Fatih Altaylı geçtiğimiz günlerde çok ciddi bir iddiayı gündeme getirdi.
***
Önceki dönem Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Murat Mercan'a, Amerikalı bir iş adamı tarafından New York'ta bir dava açıldığını açıklayan Fatih Altaylı, söz konusu ABD'li iş adamının, bir işi halletmesi için Murat Mercan'a milyonlarca dolar ödediğini, işi hallolmadığı için de, açtığı dava ile parasını geri istediğini ifade etti.
***
Gazeteci Tülin Daloğlu'nun haberine dayandırdığı iddiasını “Çok vahim bir dava” olarak nitelendiren Fatih Altaylı, ABD'li iş adamının Mercan'a yönelik olarak açığı davanın dosya numaralarının da olduğunu söyledi.
***
İddia son derece vahim ve enteresan...