Üniversitelerin bulundukları şehre iki türlü katkısı olmalıdır...
Birincisi şehir ekonomisine olan katkıdır.
İkincisi ise, şehrin yaşadığı sorun ve sıkıntıların giderilmesi konusunda, bilimsel yöntemleri işaret ederek yol göstericiliğidir.
***
Eskişehir üniversitelerinin ekonomik anlamda şehre sağladığı katkıda herhangi bir sıkıntı görünmüyor.
Neticede, çeşitli kentlerden gelen öğrenciler de üniversitelerde görev yapan öğretim üyeleri, memur ve diğer çalışanlar da, bu şehirde para harcayarak ev sahiplerine, esnafa, tüccara hatta belediyelere para kazandırıyor.
Keza...
Üniversitelerin ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetlerin büyük bölümünü şehirdeki firmalardan temin etmesi de şehir ekonomisine hatırı sayılır katkı sağlıyor.
***
Ancak...
Aynı üniversitelerin aynı katkıyı, şehirde yaşanan sorun ve sıkıntıların giderilmesiyle ilgili olarak bilimsel anlamda verdiğini söylemek mümkün değil...
***
Şöyle ki:
Şehirde yaşandığı ortaya atılan bir sorunun varlığından bahsediliyor  diyelim...
Karşıt görüş sahibi olan taraflar, bu ortaya atılan sorunun var olup olmadığı konusunda bile birbirini ikna edemiyor.
Dahası...
Bilimsellikten uzak ideolojik tartışmalar, var olan sorunun çözümünü de süreç içinde  imkansız hale getiriyor.
***

İşte tam bu noktada, sorunun ve sıkıntının ortadan kalkmasına yönelik son noktayı koyması gereken bilim, ne yazık ki ortalarda gözükmüyor...
Zira...
Şehrin yaşadığı sorun ve sıkıntıların üzerinde olmayan bilgi ve birikimleri ile tepinen taraflar üniversitelerden yardım talep etmeye hiç gerek duymuyor.
Üniversiteler de ona keza, bahsi geçen sorun ve sıkıntılara yönelik, ayakları yere basan, bilimsel  temellere dayanan bir çözüm önerisinde bulunma gibi bir sorumluluğu olduğunun olduğuyla ilgilenmiyor. 
***
Kısacası...
Bu şehirde yaşanan ya da yaşandığı söylenen sorunların çözümüne ilişkin  ne üniversitelerden bilimsel yardım talep eden var ne de üniversitelerin aynı sorunların çözümüne yönelik kendiliğinden bilimsel katkı sunma niyeti...
***
Bir tarafta kendi kampusü içine kapanmış, şehirden bi haber olan bilim var, diğer tarafta yaşanan sorunların çözümünü birbirlerinin üzerine atan tarafların yıllardır çevirdiği film var...
Anlayacağınız; ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz halleri...
Eskişehir-58

BUNUN ADI DA “TERFİ PARADOKSUYMUŞ”

“Nitelikli çalışan vermiş olduğu hizmetten ötürü sistemden terfi ister.
Sistem, “iyisin,hoşsun, harikasın ama terfi istenmez alınır, biraz daha bekle” diyerek isteği savsaklar.
***
Sonra nitelikli çalışkan, küser. Ya çalışmaz ya da bir başka işletmeye, bir üst pozisyona, bir üst maaşa gider. 
***
Bırakıp gittiği için vatan haini ilan edilir. 
***
Sonra sistem terfi zamanı bir bakar ki elinde Simitçi, kahveci, gazozcu kalmış. 
“Dur bari, Simitçi, kahveci ve gazozcuyu elimizden kaçırmayalım diyerek terfi verir.
***
Sonuç olarak Simitçi, kahveci ve gazozcu, kötü kararlar alıp, egolu davranıp, olması gereken şekilde görevin üstesinden gelmeyi bilmediği için personel sirkülasyonuna sebep olup her şeyin iyice vasatlaşmasına sebep olur. 
***
Uzun lafın kısası, büyümek ve iyi bir marka olmak isteniyorsa işi ehline verilmesinde, işin ehline de  terfisinin verilmesinde yarar vardır”

Yukarıdaki yazı bir yerde gözümüze çarptı ve hoşumuza gitti.
İkinci okuyuşumuzda “Nitelikli Çalışkan” yerine “Nitelikli Bürokrat” ibaresini koyarak okuduk...
Bence siz de ikinciyi öyle okuyun, devlet hizmetinin niçin daha kaliteli hale gelemediğini daha iyi anlayacaksınız...

HERKES KENDİNİ LİMON GİBİ HİSSEDECEK...


Limon sıkma yarışmasında yapılı, dev gibi adamlar yarışıyor…
Sıktıkları limondan en fazla suyu çıkartan kazanacak.
Sonunda elbisesine sığmayan, 2 metre boyunda, 150 kiloluk bir yarışmacı sıktığı limondan en fazla suyu çıkartıyor.
***
O sırada en son yarışmacı geliyor masaya.
Cılız mı cılız,çelimsiz mi çelimsiz…
Üzerinde takım elbise ve kravat, koltuğun arasında bir çanta.
En fazla suyu çıkartanın limonunu alıyor eline, sıkıyor ve neredeyse yarım çay bardağını dolduracak şekilde su çıkartıyor.
***
Sıkılmış limondan su çıkarttığı için herkes şaşkın.
Soruyorlar adama “Bu nasıl olabilir?” diye…
Adam cevap veriyor; “Ben vergi memuruyum”
***
Şaka bir yana, dünyanın belki de en çok vergi veren ülkelerinin başında geliyoruz…
Öyle ki; verginin bile vergisini ödüyoruz.
Bakın 20 gün sonra yeni yıla gireceğiz.
Ödediğimiz her türlü vergi zamlanacak.
Hepimiz adeta bir limon olacağız.
İşin tuhaf tarafı, sıkılan suyumuzun nerelere gittiğini de her zaman olduğu gibi bilemeyeceğiz...