Hastanelerden randevu almak vatandaşların en çok yakındıkları konuların başında geliyor.
ESOGÜ Tıp Fakültesi Hastanesiyle ilgili de aldığımız yakınmaların başında bu randevu meselesi geliyor.
***
Hastane Başhekimi Hüseyin Gürsoy'a sorduk bu çile halini alan randevu meselesini...
Yakınmaları azaltma adına çalışmalar yaptıklarını, özellikle MR ve PET-CT gibi yeni görüntü cihazları alarak, hastanenin cihaz parkını geliştirdiklerini söyledi önce.
Ardından da;
Mevcut şartlarda işlerinin zor olduğunu, hasta sayısının çok, fiziki şartların ve kapasitenin bu sayıyı karşılamada yetersiz olduğunu belirterek “Mesela kendi dalımdan örnek vereyim. Biz 7 göz hocası olarak hizmet veriyoruz. Hoca sayısı 12 de olsa hiç bir şey değişmeyecek. Zira ameliyathaneler, poliklinik odaları, hemşireler, hasta bakıcıların da ona göre sayısının artması gerekiyor. Bu da var olan mevcut bina ile mümkün değil. Sorunun ortadan kalkması ancak yeni binaya geçmekle mümkün olacak gibi görünüyor” dedi.
***
İşte konu tam da bina meselesine geldiğinde, kamuoyunda da uzun süredir konuşulan mevcut Tıp Fakültesi Hastane binasının depreme karşı dayanıklı olup olmadığını sorduk kendisine...
***
Kahramanmaraş merkezli deprem sonrasında, hastane binası kapsamlı bir incelemeye tabi tutulmuş. Bunun sonunda, binanın hafif kusurlu olduğuna ve güçlendirmeye tabi tutulmasına yönelik bir rapor hazırlanmış.
Gürsoy, binada vahim bir durumun olmadığını söylüyor...
Devamla da; “Güçlendirme uzun sürecek bir süreç. 4 yılı bulabileceği belirtiliyor. Güçlendirme işine kalkışılması halinde binada yüzde 20 alan kaybının olacağı söyleniyor. Öte yandan, güçlendirme inşaatı sağlık hizmetini 4 yıl sekteye uğratacak. Hastane binasında inşaat demek, enfeksiyon demek. Hastaların mağduriyeti demek. Kaldı ki güçlendirme yapsanız bile sonuçta elinizde 76 yılında temeli atılmış bir bina var. Bu sadece bir süre soluk aldıracak bir çözüm. O yüzden güçlendirme çok tercih etmediğimiz bir seçenek” diyor.
***
Çözümün yeni bir hastane binası yapmak mı olduğunu soruyoruz?
“Aklın yolu bir” cevabını veriyor Başhekim Hüseyin Gürsoy.
Sonra da şunları söylüyor:
“Rektörlük yeni hastane binası yapılması için gerekli adımları attı. Gerekli yerlere müracaatlar yapıldı. Hatta taslak olabilecek projeler üzerinde de çalışıldı. Yeni binanın yapılacağı yer olarak kampüs içindeki park alanı üzerinde duruluyor. Tabi bu işin mali yönü de var. Tüm bunlar aşıldığında mevcut hastane binasına veda edilip, fiziki şartları ihtiyaçlara cevap verecek olan yeni yapılacak binada daha iyi, kaliteli ve eksiksiz hizmet vermek mümkün hale gelecek.”

SEZAR'IN HAKKI SEZAR'A...

Roma İmparatorluğu en güçlü olduğu dönemde Hazreti İsa da Hıristiyanlığı yayma çabasında. 
Kilise Hıristiyanlığın yayılması için insanlardan bağışta bulunmasını istiyor. 
***
Roma İmparatorluğu bu durumu fark ediyor ve halkın vergilerini arttırıyor. Bunun üzerine insanlar Hazreti İsa'ya gidiyorlar. "Biz şimdi ne yapalım? Zaten yoksuluz. Parayı kiliseye mi verelim? Yoksa İmparatorluğa mı?" Diye soruyorlar.
***
Hazreti İsa verginin ödenmesinin daha doğru olacağını söylüyor önce. 
Ardından da "Sezar'ın hakkı Sezar'a" şeklinde, bugün hala kullanılan sözü söylüyor.
***
NOT-Yazının bizimle ve yılbaşından itibaren artacak olan vergilerle hiçbir alakası yoktur. Sadece “Sezar'ın hakkı Sezar'a” lafının nereden geldiğini bilmeniz için aldık köşemize. Bağlantı kurmaya kalkıp iş çıkartmayın!

YASAKLANMASA ŞAŞARDIM ZATEN!

Eskişehir Halk Sahnesi'nin “DEĞİL” isimli tek kişilik bir oyunu var.
Erkal Umut'un yazıp yönettiği, Latif Tiftikçi'nin oynadığı “DEĞİL” oyunu, oğlu madende çalışan bir babanın yaşadıklarına odaklanan, onun yaşadığı endişeleri anlatan bir oyun.
***
Oyun çeşitli illerde sergilendi.
7 Aralık tarihinde de Soma'da sergilenecekti.
Ama gelin görün ki, Soma Kaymakamlığı, herhangi bir gerekçe göstermeksizin oyunun gösterimini yasakladı.
***
Soma, Karadon, Ermenek, Kozlu, Bartın gibi maden kazaları yaşadık bu ülkede.
Aslında, “Kaza” diye adlandırılan bu faciaların arkasından iş cinayetleri çıktı.
***
Yaşanan maden facialarında ölen işçilerin ardından yapılan hamaset dolu söylem ve ağıtlar, bir anlamda hem ölümleri meşrulaştırırken hem de iş cinayetlerinin asıl faillerini gizlenmesine yol açtı.
***
Nedense, “İş Kazası” diye geçiştirilen ölümlerde, en temel, en insani ve en kanuni önlemlerin alınmamış olmayışı, yaşanan kazalar sonrasında ancak ortaya çıktı.
***
Bunun sonucu, bir-iki kişinin üzerine yıkılan sorumluluklar, normal bir hukuki sürecin işlemesine engel olurken, bu durum aslında sistemin çürümüşlüğünün de tam anlamıyla su yüzüne çıkmasına mani oldu...
***
İşte, tüm bu anlatımlarımız sonucunda, Soma Kaymakamlığının bir tiyatro oyununu yasaklamasının ardındaki nedeni daha iyi anlamışsınızdır umarım...
***
Zira...
Söz konusu oyun, işlediği konu özelinde insanları, maden ocaklarında yaşanan çürümüş bir sistemi su yüzüne çıkartmaya sevk eden bir oyun niteliği taşıyordu...
O yüzden sürpriz olmadı bu yasaklama!
Zira...
Sistemin çürümüşlüğünün anlatılması birilerinin hiç mi hiç işine gelmiyor...

S O M A

ODEAŞ'A MEKTUP.

Uluönder Mahallesi İçtenlik sokak yunus Emre Hastanesi acil giriş kapısının bulunduğu sokağımız için cimer üzerinde ODEAŞ'a  dilekçeler veriyoruz. 
Sürekli gelen cevaplarda “yatırım programına alınması değerlendirilecektir. İl aydınlatma komisyonuna sevk edilecektir” gibi cevaplar alıyoruz. En son 2024 yılında verdiğimiz dilekçede il aydınlatma komisyonu tarafından aydınlatma yapımı uygun görülmüş olduğuna dair bir cevap aldık. Ama maalesef sokağımız şu an çok karanlık bir halde. Umarım 2025 yılında bir çalışma yapıldığını görmüş oluruz .