Güney Afrika’nın, soykırım suçlamasıyla Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) başvurması çok önemli bir gelişmedir. Aslında bu başvuruyu Türkiye’nin yapması çok daha doğru bir girişim olurdu. 1 Ocak 2024 tarihinde İstanbul’da yapılan “Şehitlerimize Rahmet, Filistin’e Destek, İsrail’e Lanet” mitingi yerine Güney Afrika’nın yerine Türkiye UAD başvurabilirdi ama bunun yerine miting gibi iç kamuoyuna yönelik bir eylemde bulunmuştur.
Hollanda'nın Lahey (The Hague) iki uluslararası mahkeme görev yapmaktadır. Genellikle iki mahkeme birbirleriyle karıştırılmaktadır. Bunlar; Uluslararası Adalet Divanı ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir. (UCM) Ceza Mahkemesi Roma Antlaşması ile kurulmuş olup, Antlaşma’ya taraf ülkeleri değil, şahısları yargılar.
Mahkeme, Roma'da 15 Haziran 1 Temmuz 1998 tarihleri arasında toplanan BM Konferansı’nda statüsü 120 devletin olumlu, 7 devletin olumsuz ve 21 devletin çekimser oyu ile kabul edilerek 18 Temmuz 1998 tarihinde tüm devletlerin imzasına açılmıştır. Statü'nün, 11 Nisan 2002 tarihinde 66 devlet tarafından onaylanmasından sonra 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş, 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Mahkeme’nin statüsünü içeren Roma Antlaşması bir dibace ile 13 bölüm içeren 128 maddeden oluşmaktadır. Mahkeme'nin milli mahkemelerin tamamlayıcısı (complementarity principle) olduğu Statü'nün 1. maddesinde yer almaktadır.
Mahkeme, 18 yaşından küçük olmayan gerçek kişileri yargılar (Md. 25). Devlet başkanları dahil hiçbir üst düzey görevli bakımından yargı bağışıklığı söz konusu değildir. Devletin mahkemenin görev alanına giren suçlarda failin fiilini kasten işlemesi durumunda sorumlu olacağı kabul edilmiş olup, cezai sorumluluğu kaldıran durumlar ayrıca belirtilmiştir. (Md. 31) Antlaşma’da öngörülen cezalardan başka ceza verilmemesi ilkesi geçerlidir.
Uluslararası Adalet Divanı ise, Birleşmiş Milletler'in yargı organı olup o da Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi'nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi amaçlanır. Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması'nda ya da yürürlükteki uluslararası anlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Statüsü, BM Antlaşması'nın (BM Şartı) ayrılmaz parçasıdır ve Adalet Divanı'nın çalışma esaslarını belirler. UAD, BM ana yargısal organıdır. Mahkeme, uluslararası anlaşmazlıkları çözmek ve devletler arası hukuki sorunlara ilişkin görüş bildirmekle görevlidir. UAD'na sadece devletler başvurabilir ve mahkemede yargılananlar devletlerdir.
UAD, BM'nin yargı organıdır ve insanlığa karşı suç işleyen kişilerin yargılandığı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nden farklıdır. UAD devletler arasındaki anlaşmazlıklara bakar. BM Genel Kurulu'nca seçilen 15 üyeden oluşur. İki ya da daha çok devlet arasındaki bir anlaşmazlığa UAD'ın bakabilmesi için devletlerin UAD'ın yetkisini tanımış olmaları gerekir. UAD'ın yetkisinin kabulünde anlaşmazlığa taraf devletler, önceden yaptıkları bir açıklama ile UAD'ın yetkisini kabul edebilir ya da sadece UAD'a götürmek istedikleri sorunla ilgili olarak UAD'ın yetkisini kabul edebilirler. Ya da UAD'ın yetkisi bir uluslararası sözleşmeden doğabilir.
Adalet Divanı'nın önemli yetkilerinden biri, 1948 tarihli "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi" kapsamında soykırım suçlarına ilişkin yargılamaları yapma yetkisidir. 2007'deki Bosna-Hersek ve Sırbistan Arasındaki Soykırım Davası'nda, Mahkeme, Bosna-Hersek'in Sırbistan'ı 1992-1995 Bosna Savaşı'nda soykırım yapmakla suçlamasını incelemiş, Sırbistan'ın soykırımı önlemedeki başarısızlığını kabul etmiş, fakat soykırım suçlamasından Sırbistan aklanmıştır.
Güney Afrika, dünyada ırkçılıkla özdeşleşmiş bir ülkedir. 1948 yılında başlayan ve 1994'e kadar süren “Apartheid Rejimi” nde azınlıkta olan beyazlar, çoğunlukta olan siyahlara karşı ırkçı ve ayrımcı politikalar uygulamış, Yahudi toplumunun bazı zengin aileleri de dahil olmak üzere, çeşitli topluluklar baskı ve ayrımcılığa maruz kalmıştır.
Eğer Türkiye veya başka bir İslam - Arap ülkesi mahkemeye başvurusunu yapmış olsaydı, dünya kamuoyunda bu kadar ilgi söz konusu olmayacaktı. Almanya'nın, Yahudilere karşı soykırım suçu işlemiş bir ülke olarak İsrail'in yanında yer alması tarihi bir ironidir. Komşusu Hollanda, Güney Afrika'nın yanında yer alarak İsrail'e karşı açılan davaya destek vermiştir.
Divanı kararları iç hukukta olduğu gibi doğrudan uygulanamaz. BM İsrail aleyhine kararı onaylasa da, İsrail'e karşı kullanılacak askeri gücü bulmak çok zordur. İsrail, Adalet Divanı'nın geçici tedbir kararlarına uymazsa, BM Güvenlik Konseyi'ne başvuru yapılabilir. Fakat ABD Güvenlik Konseyi'nde veto hakkını kullanabilir. BM Güvenlik Konseyi eyleme geçmezse, sorun BM Genel Kurulu'na taşınabilir. Fakat BM'nin İsrail aleyhine aldığı kararlar ABD'nin vetosundan dolayı uygulanamaz.
BM üyeleri, Adalet Divanı'nın İsrail aleyhine çıkacak kararı askeri yollarla uygulayamasa da, çeşitli diplomatik ve ekonomik tedbirlerle karara destek verebilirler. Bu kapsamda İsrail'e hava sahası ve liman kısıtlamaları getirmek, İsrail pasaportlarını kabul etmeme, banka işlemlerini durdurma gibi çeşitli abluka ve ambargo yöntemleri uygulamaya konabilir ve İsrail üzerinde baskı oluşturabilir.
Güney Afrika, 1948 Soykırım Sözleşmesi'ne taraftır. Sözleşme'nin 9’ncu maddesine göre Sözleşme'den doğan anlaşmazlıklarda UAD yetkilidir. Dava Soykırım Sözleşmesi gereğince açıldığı için, UAD'ın önünde sadece soykırım şikayeti vardır. Soykırım, insanlığa karşı suçların en büyüğü olup, soykırımın yasaklanması ve bu suçu işleyenlerin cezalandırılması uluslararası toplumca kabul gören bir uluslararası hukuk kuralıdır. (jus cogens)
UAD'da açılan davalarda, davacı devlet sadece kendi çıkarlarını korumamakta, insanlığın ortak çıkarını da savunmaktadır. Suç için aranan olağan kasıt unsuruyla birlikte "ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel" bir grubu tamamen ya da kısmen ortadan kaldırma gibi özel bir kasıt gerekir. Bu özel kastı ispatlamak kolay değildir. Buna karşı savunma kolaydır. “Biz bu fiilleri işledik öldürdük, işkence yaptık, yaşam için güç koşullar yarattık ama bir etnik ya da dinsel grubu ortadan kaldırmak gibi bir kastımız yoktu" demek mümkündür. İsrail bu süreçte bunu yapmaktadır.
İsrail - Güney Afrika davasında hemen karara bağlanması gereken iki önemli konu vardır. İlk olarak “Prima facie” bir dava var mıdır? Taraflarca ileri sürülen kanıtlar, bir dava konusu olmak için yeterli midir? UAD'nın bir davada yetkili olması için taraflar arasında bir anlaşmazlık bulunmalıdır. Taraflar arasında bir görüş alışverişi olması, bir tarafın görüşlerinin öbür tarafça reddedilmesi önemlidir. İsrail, Güney Afrika ile böyle bir görüş alışverişi olmadığını, İsrail'in görüşlerinin Güney Afrika tarafından reddedilmediğini, tek taraflı beyanların bir anlaşmazlık oluşturmadığını öne sürmektedir. Güney Afrika, görüşlerini içeren bir notayı İsrail'e verdiğini, İsrail'in buna zamanında cevap vermediğini açıklamıştır.
UAD Şözleşmesi’nin 41’nci maddesi, koşullar gerektiriyorsa, tarafların haklarının korunması amacıyla geçici önlemler almasını öngörmektedir. Güney Afrika'nın geçici önlem talebi, 9 konuyu kapsamakta, bunlar arasında en önemlileri İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarına son vermesi ve bundan böyle bu tür operasyonların meydana gelmemesinin sağlanması, soykırımı önleyecek önlemlerin alınması, soykırım yapanların cezalandırılmasıdır. Divan’ın geçici önlemlere karar verebilmesi için, bu önlemler alınmadığı takdirde giderilmesi imkansız zararın doğması ve geçici önlem isteyen tarafın iddialarının inandırıcı olduğuna ilişkin makul nedenler bulunması gerekmektedir.
İsrail, Güney Afrika'nın soykırım iddialarının inandırıcılık ölçütünü karşılamadığını, İsrail'in Hamas'ın saldırısına karşı meşru savunma hakkını kullandığını, ayrıca İsrail'in sivilleri korumak için aldığı önlemlerin soykırım kastının bulunmadığını gösterdiğini açıklamıştır. Güney Afrika buna, soykırımın hiçbir mazereti olamayacağı, soykırım yaparak meşru savunma hakkının kullanılamayacağına işaret etmiştir. Meşru savunma hakkının Hamas'a karşı kullanılması, Hamas'ın ise davaya taraf olmaması ve UAD'ın vereceği geçici önlem kararının Hamas'ı kapsamaması Güney Afrika'nın geçici önlem talebinin en zayıf noktasıdır. Bu süreçte İsrail'in zayıf noktası, devlet yöneticilerinin söylemleridir. Netanyahu dahil birçok sorumlu mevkide olan yöneticinin söylemlerinden İsrail'in Gazze'deki Filistinlileri ortadan kaldırmak kastı taşıdığı sonucuna ulaşmak mümkündür.
İsrail'in soykırım suçunu işleyip işlemediğinin karara bağlanması yıllar alacak bir süreçtir. Geçici önlem kararının kısa sürede verilmesi önemlidir. Bu karar, soykırımla doğrudan ilişkili olmayabilir. Sivil can kaybının devam ettiği dikkate alınırsa, geçici önlem kararının alınması, esasa ilişkin karardan çok daha önemlidir. Gambiya - Myanmar davasında UAD, olay yerine giden bir uluslararası heyetin bulgularını içeren raporuna, bu rapora gönderme yapan BM Genel Kurul kararlarını esas almıştır.
Soykırım davalarında soykırımın UAD tarafından kabul eşiği yüksektir ama geçici önlem kararının eşiği alçaktır. Çünkü, inandırıcı bir iddianın ispatlanması ve giderilmesi imkansız zararın olması, geçici önlem kararı için yeterlidir. Bu süreçte UAD'ın geçici önlem kararı verme ihtimali yüksektir. Çünkü, Divan’ın Gazze'deki çocuk katliamlarını yok sayarak sivilleri korumaması, Divan’ın saygınlığına büyük bir darbe olur.
Türkiye en yüksek resmi ağızdan İsrail'in soykırım yaptığını, Hamas'ın terör örgütü olmadığını açıklamış, İsrail'i kınayan protesto mitingleri düzenlemiştir ama İsrail ile ticari, diplomatik ilişkileri devam ettirmiş, büyükelçi geri çekilmemiş, söylemler ile eylemler arasında bir çelişki ortaya çıkmıştır.
Türkiye, Soykırım Sözleşmesi'ne taraf devletlerden biri olarak davaya müdahil olabilirdi. Tıpkı, Almanya davaya İsrail tarafından müdahil oldu gibi. Türkiye, bu süreçte etkin bir rol oynayabilirdi ama bu imkanı kullanmak istememiştir. Bu süreçte İsrail’in Azerbaycan Ermenistan savaşında Azerbaycan’ın yanında yer alması önemli bir faktördür. Diğer bir faktör de, sözde Ermeni soykırımı konusunda son zamanlarda azalmış olsa da Türkiye’nin yanında yer almasıdır.
***
Bu kapsamda çok önemli bir gelişmeyi Türk kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum. “ Filistin Başkanı ve Ermeniler” başlıklı Tik Tok paylaşımı çok önemlidir: “Felestin Prezidenti ve Ermenilerle Baş-Başa.” Men burada faxr ve qururla bayan etmek istiyiram ki, biz millartlar teşkilatında bu haqq işlarındailk destek veran tak dövlat olduq ve bu e destrek qarşılıqlı sakilda davam edir. Cunki ermani xalqıda çox zulma ve qırğınaruz qalmış bir xalqdır. Xüsusan osmanlı dövleti tarafindan.Falestin har zaman ermeniş xalqının yanında olmağa davam edacakdir. Çünki ermani qalqıda bir çox zulma ve qırgına maruz qalmış xalgdır. Xüsusan osmanlı dövlerti tarafından.”