Bugün bir değişiklik yapalım, bir hikaye anlatalım.
Zira...
Bazen bir hikaye birkaç sayfa ile anlatmak istediğinizi daha net anlatır...
***
Efendim; Bir gün duvardaki çatlaktan bakan fare, çiftlik sahibi ile karısının bir paket açtıklarını görür.
-"İçinde yiyecek mi var?" derken bir de bakar ki, fare kapanı!
Hemen bahçeye koşup, alarmı verir... 'Evde kapan var, evde kapan var!’
***
Önce tavuğa koşar. 'Tavuk kardeş evde kapan var'
Tavuk gıdaklayıp, kafayı kaldırır, ve, 'Fare kardeş bu sizin için ciddi bir sorun olsa da, şahsen beni ilgilendirmiyor' der.
Fare çaresiz bu kez dönüp bu sefer keçiye, 'Evde kapan var, evde kapan var...'
Keçi konuyla ilgilenir ama, kendi hesabına , 'üzgünüm farecik, vah, vah emin ol senin için dua edeceğim' der...
***
Fare bu kez öküze yönelir...
'Ya evde kapan var diyorum' kimse aldırmıyor...'
Öküz: ‘’Fare kardeş senin için üzüldüm, ama bu benim açımdan burnumu sokacağım bir konu değil’’.
***
Farenin de başını eğip, gitmekten başka çaresi kalmaz...
Yalnızlık ve terk edilmişlik hisleri içinde, fare kapanı ile artık tek başına başa çıkmaya çalışacaktır...
O akşam evde, alışılmamış bir ses duyulur; sanki bir kapan, avının üzerine kapanmış...
Sese koşan çiftçinin karısı, karanlıkta kapana zehirli bir yılanın kuyruğu kaptırdığını görmemiş, yılan da onu ısırmıştır.
***
Çiftçi karısını hastaneye koşturur. Karısı eve ateşli döner.
Ateşli insana ne verilir? Sıcacık bir tavuk çorbası!... çiftçi önce tavuğu keser.
Ama kadın hala iyileşemez.
Dost ahbap, gelince hasta ziyaretine, çiftçi de sofraya keçiyi de çıkarmak zorunda kalır. Yani onu da keser.
Ama çiftçinin karısı iyileşemez; sonunda da ölür.
***
Aman ne kalabalık gelmiş cenazeye, ne kalabalık!
Bu sefer de konukları, doyurmak için kesilen öküz olur tabi...
Fareye de olan biteni deliğinin ardından izlemek kalır!..
***
Hikayeyi yazan konuyu şöyle bağlamış:
“Bizi ilgilendirmeyen konular olsa bile, ortada bir tehdit varsa “bana ne?” demek yerine “Bu tehdit gün gelir hepimizi etkiler mi?” diye bir daha düşünmek gerekiyor galiba…”
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
EĞER BU BİNANIN BAŞINA BİR ŞEY GELİRSE...
Eskişehir'de devasa bir hastane binası var.
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi.
***
Temeli 1976 yılında atılan, inşaatı 17 yıl süren, tamamlanıp hizmete açılması ancak 1993 yılında gerçekleşen bu devasa hastane binası, gerek zemininden su çıktığı gerekse fay hattına yakın olması nedeniyle nereden bakarsanız bakın risk barındıran bir bina.
***
Üstelik...
Risk barındırdığı için bir ara üniversitede, üstten üç katın yıkılmasının bile tartışıldığı rivayet edilen bir bina.
***
İçinde her gün çalışanlardan, hastalara ve hasta yakınlarına kadar binlerce insanın bulunduğu bu bina ile ilgili olarak gelişen kamuoyu baskısı neden sonra yetkililerin harekete geçmesini sağladı...
***
Yapılan kontroller neticesinde hastane binasıyla ilgili ortaya iki seçenek çıktı...
Ya bina tamamen yıkılacak ve yerine yenisi yapılacaktı ya da var olan bina güçlendirilecekti.
***
Söz konusu bina hastane olunca, güçlendirme yapmanın çok zor olacağı göz önüne alındığında, en mantıklı seçenek binanın yıkılması ve yerine yenisinin yapılması, bu arada geçen süre içinde de hastanenin, yapımı bitmek üzere olan kampüs içindeki Diş Hastanesi binası ya da başka bir binada hizmet vermesiydi.
Ancak, bakanlık mantıksız olan seçeneği, yani güçlendirme seçeneğini tercih etti.
***
Bakanlık Tıp Fakültesi Hastane binasıyla ilgili güçlendirme kararı aldı almasına ama, CHP milletvekili İbrahim Arslan'ın Sağlık Bakanlığının cevaplandırması için verdiği soru önergesinden de anladığımız kadarıyla, 400 milyon lira proje bedeli olan güçlendirme için 2025 yılına sadece 40 milyon lira ödenek koydu.
***
Yani...
Bakanlık, bina güçlendirmesi için gereken paranın ancak onda birini bu yılın bütçesine koyabildi.
Bu demek oluyor ki, bu ödenekle bu hastane binasının güçlendirmesi en az on yıl sürecek...
Bu güçlenme tamamlanıncaya kadar geçen süre içinde de bu hastane bu riskli haliyle faaliyet göstermeye devam edecek...
***
Ne diyelim?
Asla böyle bir şey olmasını istemeyiz ama eğer bu binanın başına bir şey gelirse ve bir kişinin bile burnu kanarsa, bu göz göre göre gelecek, bu “Ben geliyorum” diye diye gelecek, bu resmen bağıra çağıra gelecek!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
PAZAR ATEŞ PAHASI...
Bir okur çekmiş yollamış fotoğrafı...
Altına da şu notu iliştirmiş:
“Önceki gün pazara çıktım. 2 kilo sıkmalık portakal, bir kilo domates, birer demet de maydanoz, dere otu, roka ve nane aldım. Verdiğim para 200 lira. Olacak şey değil! Eskiden biz bozuk paralarla pazara gider ve iki file doldururduk. Hava çok soğuk olduğu için pazarcılar tezgahların önüne ısınma amacıyla ateş yakmış. Hemen fotoğrafını çektim. Fotoğraf adeta pazarın ateş pahası olduğunu ispat eder gibiydi”
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,