Ülkenin her yerinde olduğu gibi Eskişehir'de de riskli binalar var.
Kesinlikle olmasını dilemeyiz ama bu riskli binaların ilk depremde yerle bir olması ve içinde de yüzlerce insanın can vermesi içten bile değil...
***
Sözünü ettiğimiz riskli binaların acilen ya güçlendirilmesi ya da yıkılıp yeniden yapılması lazım.
Güçlendirme için ciddi bir para gerekiyor ama binalarda oturanların bu parayı toplama imkanı yok...
Yıkılıp yeniden yapılması için ise daha fazla para gerekiyor ki, bu para zaten hiç yok.
***
Müteahhitler haklı olarak 3-4 daire, bir-iki dükkan kendine kalmayınca bedavadan kimsenin binasını yıkıp yeniden yapmıyor.
Mevcut imar planındaki bina kat yüksekliği ve apartmandaki daire sayısı belli olduğu için bu yöntem de işe yaramıyor.
***
Dahası...
Belediyelerin riskli binaları güçlendirecek ya da yıkıp yeniden yapacak kadar büyük bir bütçesi yok.
Belediyeciliğin tanımında yer alan böyle bir görevleri de yok.
***
Sonuç olarak...
Ortada deprem riski barındıran binalar var...
Ama bu binaları güçlendirecek ya da yıkıp yeniden yapacak para ne belediyelerde ne de bina sakinlerinde var.
***
Halbuki bu çıkmaz gibi görünen konunun çözülmesinin tek bir yolu var.
O da; riskli binalara kat arttırımı getirilmesi...
Yani...
Müteahhitler ancak plan değişikliği ile eklenecek 2-3 kat karşılığında, riskli binaları yıkıp yeniden yapmayı kabul edip, apartman sakinlerinin binalarını, üstelik ceplerinden para çıkmadan yenilemeyi kabul eder ve mesele de böylece çözülmüş olur.
***
Ancak...
Bu söylediğimiz yöntemin hayata geçebilmesi için belediyelerin imar planlarını,özellikle riskli binaların olduğu bölgelerde kat arttırımına gitmesi gerekiyor.
***
Gel gelelim, belediyeler de buna bir türlü yanaşmıyor.
Daha doğrusu “Başımız belaya girer.” düşüncesiyle, iktidardan korkuyor.
İktidarın bu olayı fırsat bilip, yargı önünde hesap vermek durumunda kalmak istemiyor.
***
Halbuki belediyelerin, insan hayatının söz konusu olduğu bu konuda biraz cesur olması, vatandaş rantının gözetildiği imar plan değişikliklerini korkmadan yapması lazım.
Ama olmuyor!
***
Bazı avantajlı kişi ve guruplara sağlanan plan değişikliklerinin gözü kapalı ve korkmadan yapıldığı ülkede, vatandaş rantının söz konusu olduğu planlamadan nedense hep korkuluyor!
Bir tane cesur belediye de çıkıp “Vatandaşın rantı söz konusuysa, sonunda hapis de olsa ben bu planlamayı yapıyorum. Önemli olan vatandaşımın güvenli evlerinde, hiçbir endişe yaşamadan güvenle oturmalarıdır” demiyor, diyemiyor!
VAY BE! FIKRA RESMEN GERÇEK OLUYOR!
Muhtemelen duyduğunuz bir fıkradır.
Bir adam bir otele gidiyor. Cebinden 100 TL çıkartıyor. Resepsiyona bırakıyor. Diyor ki“ben bu otele daha önce gelmedim, bir bakayım, bahçenizi ve odalarınızı gezeyim. Hoşlanırsam 100 TL sizde kalır. Beğenmezsem 100 TL ‘mi isterim. bir saat izin verin bana ..”
***
Otel sahibi seviniyor. Zaten ekonomik kriz falan işler bozuk.“Tamam ”diyor.
Adamcağız, odaları gezmeye başlıyor. Otel sahibi, 100 TL‘yi alıyor, hemen çırağını kasaba gönderiyor. Kasaba olan 100 TL borcunu ödüyor.
Kasap 100 TL ‘i alıyor, hemen bakkala gidiyor. Bakkal’a olan 100 TL borcunu veriyor.
***
Bakkal hemen lokantaya koşuyor. Lokantaya olan 100 TL borcunu ödüyor. Lokantacı hemen koşuyor, köşedeki hayat kadınına borcunu veriyor. önceki gecenin hesabını kapatıyor.
·Hayat kadını, koşuyor otele geliyor. Otele olan 100 TL borcunu veriyor.
Bu arada müşteri adayı, odaları geziyor. Resepsiyona geliyor.“odalardan hoşlanmadım. Ben burada kalmayayım”diyor. Bıraktığı 100 TL'yi geri alıyor, gidiyor.
***
Hmm. şimdi ne oldu ? Ekonomik açıdan bakalım.
Dünyada ekonomik kriz var. Bu küçük kasabada da işler çok kötü. Sabah kasaba esnafı borç içinde yüzüyordu.
Otel’in Kasaba borcu 100 TL,Kasabın bakkala borcu 100 TL,Bakkalın lokantaya borcu 100 TL , lokantanın köşedeki kadına borcu 100 TL,Kadıncağızın otele borcu 100 TL
Küçük kasabamızda bu sabah 500 TL borç vardı.
Aradan bir kaç saat geçti ve tüm borçlar kapandı.
Herkes mutlu, haftaya daha güçlü başlıyorlar. Eski borçlarını kapattıkları için yeni mal alabilecekler ve iş yapabilecekler.
***
Tabii bu anlattığımızın ancak fıkralarda olacağını düşünüyorsunuz değil mi?
İşte, şu sıralar piyasalarda durum tam da böyle.
Ortada para yok ama herkes olmayan para ile borç kapatıyor.
Ya da kapattığını zannediyor.
“Alacağımı tahsil edip borcumu öderim”diye düşünüyor.
DEMOKRASİDEN ANLADIKLARI KURALLARA UYMAMAKTAN İBARET!
Avrupa ülkelerinde yaşayan gurbetçiler hem hasret gidermek hem de izinlerini geçirmek üzere ülkeye gelmeye başladı.
Pek çoğu kendi araçları ile geliyor.
Bir süredir dikkat ediyorum, hepsini genellemek doğru değil elbette ama içlerinde o geldikleri araçlarla caddelerde kayıtsızca araç kullananlar var.
Yine içlerinde ışıklarda durmayan, park yasağı olduğu yerlere araç park eden, kaldırım üzerine çıkanlar var.
Sözünü ettiğimiz onlar burada yaptıklarını kendi çalıştıkları ülkelerde yapamıyor.
Çünkü kurallar kesin, ceza kaçınılmaz.
Ama ülkelerine geldiklerinde orada uymak zorunda kaldıkları ne kadar kural varsa hepsini çiğniyorlar!
Sonra da kalkıp “Bizim ülkemizde olan demokrasi hiçbir ülkede yok” diyorlar.
Anlayacağınız...
Demokrasiden anladıkları kurallara uymamaktan ibaret...
Sonra da marifetmiş gibi “Bunları o ülkelerde yapamazsınız, yaptırmazlar” diyorlar iyi mi?