Çakalın biri aç kalınca kasabaya inmiş.
Sütçünün süt kabını devirip sütü içmiş.
Fırıncının tezgahından ekmeği kapıp yemiş.
Finali de kasabın kuzu budunu kapıp kaçmış.
Çakalın ve etin kokusunu alan köpekler toplanmış.
Çakalı yakalamak için ardı sıra koşturmuşlar.
Çakal önde köpekler arkasında uzun müddet kovalamışlar.
İlk yorulup vaz geçen fırıncının köpeği.
Onun arkasından sütçünün köpeği.
En sonunda da kasabın köpeği pes etmiş.
Çakalı kovalayan demircinin köpeği kalmış.
Çakal önde demircinin köpeği arkada kovalamaca devam etmiş.
Çakal durmuş ve demircinin köpeğine bağırmış.
“Yahu arkadaş; sütçünün sütünü içtim, tamam.
Fırıncının ekmeğini yedim o da tamam.
Kasabın etini kaptım.
Hepsi pes etti benim peşimi bıraktı.
Lan ben demirciye ne yaptım ki beni yakalamaya çalışıyorsun!
Çakalın anlamadığı ne mi?
Demircinin köpeği çıkar peşinde değil.
Sadece adaletin peşinde...
Çakalın kafasındaki sistem kapitalist sistem.
Demircinin köpeğinde ise, evrensel hukuk...
“Seni cezalandırmam için bana zarar vermen şart değil.
Sen başkalarına zarar verdiğin için suçlusun.” Diyor.
Gelelim, bizim hikayemizdeki bu günkü çakallara.
Demircinin köpeği gibi yalnızca hak peşinde koşanları
Asla anlayamayacak ve aptal bulacaktır.
Ama demircinin adalet bekçileri de her zaman var olacaktır.