Uzun yıllardır küçük ve orta ölçek işyerlerinde sahip-yönetici ve profesyonellerin dünya görüşlerini, yaşam biçimlerini, yaşam tarzlarını  ve  iş yapma biçimlerini gözlüyor, izliyor ve ulaştığım genellemeleri de yazarak paylaşıyorum.
    Düşüncelerimi yazıyla anlatmaya karar verdiğim anda  “saha-odaklı bilgilenme” konusunu çalışmalarımın merkezine yerleştirdim. Ülkemizin gitmediğim tek bir il’i   kalmadığı gibi, önemli ilçelere, beldelere de uğradım.
    Toplum olarak bazı konularda retorik rüzgârlandırmada dengeyi kaçırarak ciddi kaynak kayıplarına yol açtığımız düşüncesi zihnimde giderek perçinleniyor.
    Cambridge Üniversitesi’nde ekonomi dalında öğretim üyesi olan Özge Öner, alanında uluslararası eleklerin üstünde kalanlardan olduğu için, ülkemizde  “makroiktisat fetişi” olduğunu yazınca, 30 yıldır yazdıklarımı doğrulayan bir düşünce arkadaşı  bulmanın sevincini yaşadım.

“Türkiye’nin makroiktisat fetişi”

    Daha önce  yazdıklarıne geçtiğimiz hafa OKSİJEN’deki yazısında tekrar döndü:  “Türkiye’de akut iktisadi buhranı konuşmaktan bir adım öteye geçemediğimiz yıllar içerisinde, ekonomi politikalarının içinde kalkınmaya dair bir şey bulmanın imkansızlığını da kanıksadık. Sıklıkla dile getirdiğim ve adına ‘ Türkiye’nin makroiktisat fetişi’ dediğim toptancı bakış açısı iktisadi hayata dair anlam dünyamızı yıllar içerisinde öyle bir domıne etti ki halihazırda tali bir hattan resme dahil edilen coğrafi dinamiklerin Türkiye siyaset tarihinde  ne gibi tektonik  hadiselere sebebiyet verdiğinin hepten lafı edilmez oldu” genellemesini paylaştı. 
Yazının devamında aşağıdaki tespitlerini  okuduk:
•    Coğrafya-kör kalkınma modellerinin, durağan, hareket eden veya gerileyen iktisadi dinamikleri  tersine çevirmedeki  başarısızlığı  ile bu  kuvvetle ilişkili olduğu,
•    Ve dahi siyasi iradenin tam da bu yerel iktisadi kırılganlıklardan beslendiği,
•    Türkiye gibi illeri ve bölgeleri ikliminden kültürüne, insanından endüstrisine büyük farklılıklar gösteren bir ülkenin reel ekonomi politikalarının bu değişikliklere hizmet eder nitelikte olmayışı,
•    Varlığını devam ettirmek için kendisine uygun regülasyonlar için biat etmek zorunda kalan ve/veya merkezi idareden ulufesini sabır ve sükunetle bekleyen yerel ekonomik aktörlerden beslenmektedir.
    Bunun  “refah ve demokratik anlamda facia bir duruma işaret ettiğinin” de vurguladı.

Büyük güç yerelde yaratılır

    Bu satırların yazarı, en az 30 yıldır  piyasa verileri ve göstergeleri üzerine kurulu ekonomik tartışma gündeminin çıkmazını  yazıyor. Sahanın sorunlarından yola çıkmanın, yerele kavramının gerçek büyük gücü yaratabilecek tek kaynak olduğu düşüncesini dile getiriyor.
    Toprak düzeninden, imalat sanayinin sürdürülebilir olmasına, finansman araçlarının çeşitliliğinden, erişilebilir olmalarında ilişkin yazdıklarına  “doğru-yanlış eleştirisi” son derece sınırlıyken, “ yazılar uzun” bahanesini dile getirenler daha çok.
    Beş yüz sözlükten oluşan bir yazıyı okuma ve eleştirel akıldan geçirmeyen, eksikleri tamamlamayan, yanlışları düzeltmeyen, kendi bildiği doğrunun dışında olanları  merak etmeyen  kamu entelektüellerinin, aydınlarının, medya mensuplarının ya da diğer  kesimlerin  “vasatlık talebi” yarattıklarını görmezden gelebilir miyiz?
    Özge  Öner’in  yazdığı, bizim  de çok sayıda  yazıda  vurgu yaptığımız hususlara  katılmayan varsa, yüksek sesle gerekçelerini ortaya koymalı . Katılanlarsa, kendileri, çocukları ve torunlarının geleceği için demokratik seslerini yükseltmeli… Aksi halde   “kendi yankı odalarımızın tutsaklığını” sürdürerek  sorunlarımızı çözemez, çağdaş toplumlar kervanına  katılamayız. Bu gerçekliği hepimiz iyi bilmeliyiz. Hep birlikte sorun çözebiliriz; başkası çözsün, ben kenarda bekler sonra katılırım anlayışı ise  tam bir çıkmazdır… Gelin kendi yerelimizde  ne yapabileceğimizi  birlikte sorgulayalım.