Dünya Bankası’nın, küresel yoksulluk, gelir eşitsizliği ve iklim değişikliğini  ayrıntılı bir şekilde değerlendirmek amacıyla hazırladığı “2024 Yoksulluk, Refah ve Gezegen” raporu 3 Aralık 2024 tarihinde açıklanmıştır.  COVID-19 salgını sonrası aşırı yoksulluk ve gelir eşitsizliği derinleşirken, küresel yoksullukla mücadele çabalarında ciddi bir duraklama yaşanmaktadır.  Rapor, mevcut hızda aşırı yoksulluk oranını 2030 yılına kadar yüzde 3’e düşürme küresel hedefine 30 yıl boyunca ulaşılamayacağına ilişkindir.  Rapor, pandemi sonrası dönemde küresel yoksulluğun azaltılmasında   önemli  bir duraklama yaşandığına, aşırı yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin  derinleştiğine dikkat çekmektedir.  Günümüzde  dünya nüfusunun   yüzde 8,5’i -692 milyon insan- aşırı yoksulluk içinde yaşamaktadır.  Bu, günde 2,15 doların altında bir gelirle yaşam mücadelesi anlamına gelmektedir.
COVID-19 pandemisi, düşük ekonomik büyüme ve artan kırılganlıklar  sebebiyle bu alandaki ilerleme  durma noktasına gelmiş, aşırı yoksulluk 2030 yılı hedeflerine ulaşmayı zorlaştırmıştır. 2024-2030  döneminde  69 milyon insanın aşırı yoksulluktan kurtulması beklenmektedir. Bu oran, 2013-2019 yılları arasında 150 milyon insanın yoksulluktan çıktığı düşünüldüğünde,  düşük bir öngörüdür.  Rapor, daha fazla ve daha iyi iş  imkanlarının yaratılması, yoksul kesimlerin temel hizmetlere erişiminin artırılması ve gelir eşitsizliğini azaltmak için daha kapsayıcı büyüme politikalarının uygulanmasını önermektedir. 
Orta sınıfın güçlendirilmesi, gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaltılması, düşük gelirli kesimlerin desteklenmesi   önemlidir.  Yoksulluğun ortadan kaldırılması ve gelir eşitsizliğinin izlenebilmesi için daha güçlü bir veri altyapısının oluşturulması gerekmektedir. Düşük gelirli kesimlerin desteklenmesi kapsamında Türkiye sınıfta kalmıştır. 
TÜRK-İŞ’in 2024 Eylül ayı verilerine göre Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin  gıda harcamaları için yapması gereken aylık minimum tutarı olan açlık sınırı 19.830 TL’dir.   Yoksulluk sınırı, gıda ile birlikte diğer temel ihtiyaçlar kira, ulaşım, eğitim, sağlık için gereken toplam gelir   64.595 TL’dir. Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 25.706 TL’dir.  Bu rakamlar, özellikle mutfak enflasyonunun yıllık yüzde 48,72 olduğu bir ortamda, halkın büyük bir kesimi için hayatı giderek daha zor hale getirmektedir. Gelir artışının fiyat artışlarının  gerisinde kalması sonucunda çalışanların yaşam standartları düşmeye devam etmektedir. 

 TÜİK’in “2023 yılı Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri” ne göre Türkiye’de nisbi yoksulluk oranı yüzde 13,52  dir. Medyan geliri yüzde 60’ı  esas  alınarak hesaplanan yoksulluk oranı ise yüzde  21,32 dir. Toplumun geniş bir kesiminin yaşam koşulları giderek kötüleşmektedir.  Türkiye de eğitim  seviyesi düşük kişiler arasında  yoksulluk oranı daha  yüksektir. Okur-yazar olmayanların yüzde 25,4’ü, lise altı eğitimlilerin yüzde 13,6’sı yoksuldur.  Yükseköğrenim mezunları arasında yoksulluk oranı yüzde 2,7  olup, oldukça düşüktür.
İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaması anlamına gelen maddi ve sosyal yoksunluk,   2023  yılında  nüfusun  yüzde 14,4’dür. Bu, iki günde bir et, tavuk veya balık içeren yemek yiyememek, beklenmedik harcamaları   ya da  ısınma ihtiyacını karşılayamamak anlamına gelir.  Nüfusun  yüzde 58,8’i bir haftalık tatil giderlerini, yüzde 31,8  umulmadık harcamaları karşılayamayacak durumdadır.
Türkiye’de ısınma, izolasyon eksikliği ve hava kirliliği gibi çevresel sorunlar, konutların büyük bir kısmını etkilemektedir. Nüfusun yüzde 32,6’sı konutunda izolasyon yokluğu sebebiyle ısınma  sorunu yaşarken,  yüzde 19,8’i  hava kirliliği ve diğer çevresel sorunlarla karşı karşıyadır.  
Türkiye’deki hanelerin  yüzde 58’i borç ve taksit ödemeleri yapmak zorundadır.  Konut  giderleri hanelerin yüzde 17,5’i için  çok önemli bir yüktür.  Bu durum,  insanların temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını ve maddi baskılar altında yaşam sürdüğünü göstermektedir.
Dünya Bankası  Raporu’nda, küresel gelir eşitsizliğine ilişkin çarpıcı sonuçlar  yer almaktadır.  Gelir eşitsizliği açısından Türkiye, Avrupa’da ilk sırada olup,  dünya genelinde 130 ülke arasında 28’nci sıradadır. TÜİK, Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliğinin 2023 yılında önceki yıllara göre daha da kötüleştiğini açıklamıştır.
Bir ekonomide “Gini Katsayısı,”  toplumdaki gelir dağılımının ne kadar eşit olduğunu ölçen gösterge olup, 0’a yakın bir katsayı gelir dağılımının eşit olduğunu, 1’e yakın bir katsayı ise büyük bir eşitsizlik olduğunu  açıklar. Türkiye’de bu değer, 2023 yılında 0,433’tür. Bu oran, son 10 yıldaki en yüksek değerdir.  2023 yılında  katsayının artması, gelir dağılımındaki dengesizliğin ciddi boyutlara ulaştığını  göstermektedir. Türkiye, bu değeriyle Avrupa’da gelir eşitsizliği sıralamasında ilk sıradadır.  
Küresel çapta servet dağılımı, ülkeler  arasında  gelir eşitsizliğini derinleştiren  önemli bir  faktördür.  IMF,  zenginlerin yatırımlardan yüksek getiriler elde ettiğini  açıklamıştır.  Norveç’te  en zengin yüzde 0,1’lik dilimde yer alan  kişiler, yatırımlarından ortalama yüzde 140 getiri sağlarken, daha alt gelir gruplarındaki  kişiler aynı yatırımdan  yüzde 50 getiri elde etmektedirler. Bu  durum, zenginlerin servetlerini daha hızlı artırmalarına  imkan  tanıyan “servet serveti doğurur” olgusunu ortaya koymaktadır.  Zenginler, daha iyi yatırım fırsatlarına erişim sağlarken, düşük gelirli kesimlerin bu tür imkanlardan yararlanma şansı sınırlı olduğundan,  gelir eşitsizliğini daha da derinleştirmektedir.
Türkiye’de gelir eşitsizliğinin derinleşmesi, sadece zengin ve yoksul arasındaki uçurumu artırmakla kalmamakta, aynı zamanda orta sınıfın da hızla erimesine de yol açmaktadır. 
Türkiye’de orta gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay  yüzde 4,3 ile tarihsel olarak en düşük seviyesine gerilemiştir. Orta sınıfın giderek daha kırılgan  bir duruma gelmesi, uzun vadede ekonomik istikrarı tehdit eden unsurlardan biri olarak öne çıkmaktadır.  Eşitsizliğin büyüdüğü her toplumda, sosyal huzursuzluklar, suç oranları ve altyapı sorunları kaçınılmaz hale gelir. 
Bir toplumda gelir adaletsizliği sadece en yoksul kesimlerin değil, en zenginlerin de sorunudur.  Toplumsal düzenin bozulduğu, işsizliğin yüksek olduğu, suç oranlarının ve sosyal huzursuzlukların arttığı ve çevresel sorunların büyüdüğü bir ülkede, zenginlik önemli bir sorun olmaktadır.
Toplumsal sorunları  yoksulluk artışına ve gelir eşitsizliğine bağlamak doğru değildir. Bu kapsamda Toplum Çalışmaları Enstitüsü  tarafından hazırlanan “Toplum 2024: Türkiye Toplumsal Eğilimler Araştırması”na göre  Türkiye’de  ekonomik umutsuzluk ilk sıralardadır. Çünkü, önümüzdeki  bir yılda  ülke ekonomisinin daha iyi olacağını düşünenlerin oranı  yüzde 23,30 iken, ekonominin düzelmeyeceğini düşünenlerin oranı yüzde 76,72dir. Toplumun yüzde 76,7’si, “Önümüzdeki bir yıl içinde Türkiye ekonomisinin daha iyi olacağını düşünüyor musunuz?” sorusuna “Hayır”  cevabını vermiştir. AK Parti seçmeninin yüzde 55,2’si ile MHP seçmeninin yüzde 55,5’i  ekonominin önümüzdeki bir yıl içinde iyiye gitmeyeceği görüşündedir.
Türkiye’de gelir eşitsizliğini azaltmak için daha kapsayıcı ekonomik politikalara ihtiyaç vardır. Zenginler ile yoksullar  arasındaki uçurumun kapatılması, işçilerin milli gelirden aldığı payın arttırılması,  düşük gelirli kesimlere yönelik sosyal yardımların genişletilmesi büyük önem taşımaktadır. Orta sınıfın gelir pastasındaki payının çoğalması, toplumsal refahın artmasına katkı sağlayabilir. Eğitim, sağlık ve altyapı yatırımları ile orta sınıfın ekonomik olarak daha güçlü hale getirilmesi, toplumsal dengeyi sağlamada kritik rol oynamaktadır. 
Dünya Bankası’nın 2024 Yoksulluk Refah ve Gezegen Raporu’nda yoksulluğun ve küresel gelir eşitsizliğinin sadece ekonomik bir sorun olmadığı, aynı zamanda toplumsal istikrarı ve sürdürülebilir kalkınmayı tehdit eden bir sorun olduğu vurgulanmaktadır. “https://www.worldbank.org/en/publication/global-economic-prospects?intcid=ecr_hp_sidekick2_en_ext”
Türkiye’de yoksulluğun ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin artışı, bu küresel sorunun en  önemli örneklerinden biridir. Artan yoksulluk, toplumsal huzursuzluklar, altyapı sorunları ve çevre krizlerine yol açmaktadır. Refahın dar bir zümreye yoğunlaşması,  toplumun bütününü etkilemektedir.  Gelir adaletsizliği, sadece yoksulların değil, zenginlerin de yaşam kalitesini tehdit eden  bir olgudur.  Toplumun daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için kapsayıcı politikalarla yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini azaltmak  gerekir. Bu yapılmazsa, sosyal ve ekonomik dengeler bozulmaya devam edecek, toplumsal huzursuzluklar  derinleşecektir. ‘https://www.worldbank.org/ext/en/home’
  
Yukarıdaki tabloda Dünya Bankası’na borçlu  ülkelerin durumu vardır. Türkiye, Ukrayna’dan sonra 3.191 milyon ABD doları ile Banka’ya en borçlu ikinci ülkedir. Bu gerçek dikkate alınmaz ise, 2025 yılı ve sonrasında Türkiye’nin ekonomik sorunlarla  karşılaşma riski azalmaz, aksine artar. Ekonomiye yön verenlerin bu durumu dikkate almalarında yarar vardır. Aksi bir durum, ekonomik bir darboğaza girmemize ve krizlere yol açabilir.