Zaten aç ve susuzsun kendini bildin bileli,
Hiç isim koyanın,
Bir kez bile başını okşayıp,
Bal rengi gözlerine sevgiyle bakanın olmamış.
Zaten,
Anneni hiç hatırlamazsın, 
Kardeşlerinse en son anımsadığında kan kusarak inleyip ölmüşlerdi barındığınız izbede.
Sen nasılsa yememiştin o zehirli etten
Acaba yeseydim daha mı iyi olacaktı diye düşünmüştün gece ıslak ve soğukken.
Zaten tüylerin dökük uyuz olmuşsun işte açlıktan bağışıklığın düşmüş üşüyorsun alabildiğine,
Eksi derecelerde sokaklarda başın önünde, kuyruğun apışının arasında, 
Nedenini bilmeden suçlu gibi ezik,
Kimselere bakmadan tintin, altı parçalanmış patinle yürümektesin hep 
Hiçbir zaman nereye gittiğini bilmeden.
Bugüne kadar “hoşt”tan başka bir ses duymamışsın dost bildiğin insanoğlundan,
Belli ki bahara ermişsin nasıl olduysa üç beş senedir,
Ama yediğin tekmeyi bir sen, bir de örselenmiş bedenin bilmiş..
Bedeninin örselendiği yetmezmiş gibi,
Tenhalarda sıkıştırıp seni, sapık duygularını da tatmin etmişler 
Şimdi ruhun da şifasız kanayan bir yara gibi. 
Zaten dünyaya geldiğine bin pişmansın,
Bir de kalkmış koskoca devletin koskoca bakanları vekilleri
Başka hiçbir işleri yokmuş gibi
Yasa çıkarmış sizler için hiç düşünmeden hiç utanıp sıkılmadan “Toplayın artık şunları” diye.

     4 Nisan günü, 2010 yılından bu yana 33 ülkede Dünya Sokak Hayvanları Günü olarak kutlanmaktadır. Bu gün, sokakta yaşam mücadelesi veren hayvanların en doğal hakları olan “var olma, yaşama haklarını hatırlatma, onlara karşı sorumluluğumuzun farkında olunmasını” sağlamaya çalışılmaktadır.
     Ülkemiz için ne yazık ki bu günün çok ta bir anlamı kalmamıştır. Çünkü, yakın zamanda çıkartılan biz can savunucuların ölüm yasası adıyla andığımız  yasaya  göre sokaklarda sahipsiz köpek bırakılmaması ve bu bağlamda yerel yönetimlere görev verilmesinden sonra “sokak hayvanları günü” gerçekten de ciddi şekilde anlamını yitirmiş görünmektedir.

     Oysa çıkartıldığı yirmi yılı geçen 5199 sayılı Hayvanları Koruma  Yasası’nın temel taşı olan; “Aşıla, kısırlaştır, olduğu yerde yaşat” gerektiği gibi uygulanabilseydi, bu gün sayıları çok az kalacak olan sokaklarımızda yaşayan canlara farklı insani çözümler üretilebilirdi. Olmadı ne yazık ki. Ama bizler yine vaz geçmiş değiliz, umudumuzu da yitirmiş değiliz. Ve talebimizi tekrarlıyoruz; kısırlaştırma seferberliği ile popülasyon çok ta uzun olmayacak bir zaman diliminde kontrol altına alınabilir. Yoksa kendi istemleri dışında dünyaya gelmiş o masumların hapisliklerine, katledilmelerine, soykırımına göz yumanlar  büyük vebal atına girecektir.