“İnsanoğlu kainat dediğimiz bütünün bir parçasıdır, zaman ve mekanla sınırlanmış bir parça… Kendi benliğimizi, düşüncelerimizi ve duygularımızı her şeyden soyutlanmış hissediyoruz, buna bilincin yarattığı bir göz yanılsaması denebilir. Bu yanılsama bizi kişisel arzularımıza ve en yakınımızdaki birkaç kişiye olan bağlılığımıza hapseden bir cezaevi gibidir. Görevimiz, şefkat evrenimizi tüm canlıları ve bütün güzelliğiyle doğayı da kapsayacak şekilde genişleterek, kendimizi bu cezaevinden azat etmek olmalıdır. İnsanoğlu varlığını sürdürecekse yeni bir zihniyete ihtiyacı vardır.
Albert Einstein”
Biz öldük yokuz artık, bizsiz bir dünya sizi beklemekte.
Siz daha mı mutlusunuz böyle?
Sorunlarınız hafifledi mi?
Kavgalı olduğunuz eşinizle barıştınız, gelirinizde gözle görülür bir yükselme,
Ödemeyi bir türlü beceremediğiniz kredi kartlarınıza bir sihirli değnek mi dokundu yoksa?
Oğlunuz en çok istediği okulun puanını kazandı,
Kızınız hayırlı bir kısmet buldu, senelerdir özlemini çektiğiniz evi mi aldınız?
Dünya daha yaşanılır mı oldu acaba?
Gelir dağılımındaki adaletsizlik bitti, hakça paylaşım her yerde.
Aşık olduğunuz, dönüp yüzünüze bakmayan o kız birden yüz mü vermeye başladı?
Vitrinlerde hayranlıkla seyrettiğiniz ama yanına yanaşmaya korktuğunuz,
O yabancı markalı urba sırtınıza mı geçti birden bire.
Kış acımasızlığını sürdürürken aniden bahar mı geldi?
Cepleri yakıp kavuran doğalgaz faturalarını bir peri mi ödedi gizlice?
Ne oldu?
Ülkedeki ekonomik kriz sona mı erdi?
Biz yokuz artık bakın,
Dünya şimdi daha mı güzel göründü gözünüze,
Savaşlar bitti barış rüzgarları mı esti tüm alemde?
Doğa kıyımlarına son verildi, her yer yeşile mi durdu bir fırça darbesiyle?
Ölürken çektiğimiz acı gözlerimizden yaş oldu, sel oldu aktı da,
Dünya berekete bolluğa mı kavuştu yoksa?
Biz yokuz !
Bizsiz bir dünyada siz çok mu mutlu, huzurlusunuz acaba?
“Sokak köpeklerinin toplanması, barınaklara ( olmayan barınaklara) alınması, orada çoğunluğunun akibetinin, iğneyle öldürme, başlarını kürekle ezme, açlıktan birbirlerini parçalama şeklinde yok olmalarına göz yumma. Bu arada sivil itlafçılarca kurşunlanmalarına ses etmeme. Adı Hayvanları Koruma Yasasını Hayvanları Öldürme Yasası şekline sokma, İl Hayvan Hakları Kurulunu İl Hayvanları Nasıl Asimile Ederiz Kurulu şekline dönüştürmeye tam hızla devam etme.”
Son dönemde ne yazık ki tüm bunlar ivme kazandı, ülke kan kokusuna bulandı. Hayvanları zehirleyen eller, nasıl eşini, çocuğunu sever, nasıl bir dilim ekmeği tutar, nasıl bir çiçeği sevgilisine sunar hep merak etmişimdir. Şimdi o eller kan kokmaz mı? Şimdi o eller hep öldürmeye, yok etmeye odaklanmaz mı? O ellerle bir müzik aleti çalınmaz, resim yapılmaz, şiir yazılmaz, bir saç okşanmaz, o eller artık öldürmekten yok etmekten başkaca bir işe yaramaz.
Yıllardır dillendirdik, yalvardık adeta, uzman görüşlerini sunduk dedik ki; “sokak hayvanı sorunu ancak ülke çapında bir kısırlaştırma seferberliğiyle çözümlenir. İnsani ve reel çözüm budur dedik.”
Ve şimdi gelinen nokta ortada; acı ve gerçek kolkola, zavallı masumlarımız can pazarında! Keşke sesimiz daha gür çıkabilseydi, keşke bizlere kulak verseydi karar vericiler… KEŞKE!