Önceki gün İnönü merkezli bir deprem oldu.
Şiddeti 0.9 olduğu için deprem pek hissedilmedi.
Hisseden de zaten çok önemsemedi.
***
Eskişehir merkezli gerçekleşen depremlere baktık.
Ağustos ayı içinde, İnönü, Mihalıççık,Odunpazarı ve Tepebaşı merkezli tam 7 tane deprem meydana gelmiş Eskişehir'de...
Bir önceki ay olan Temmuz ayında da yine çeşitli merkezli yine 7 deprem olmuş.
***
Eskişehir merkezli meydana gelen depremler her ne kadar düşük şiddetli olsa da bu küçük depremlerin daha büyüklerinin habercisi olmadığını hiç kimse söyleyemez...
Konuya yeniden döneceğimiz için bu şimdilik burada dursun.
***
Hatırlayan olacaktır.
Kahramanmaraş depremi sonrası ülke genelinde olduğu gibi Eskişehir'de de bir telaş başlamıştı.
Önce dönemin valisi, Eskişehir'deki tüm kamu binalarının kontrol edileceğinin talimatını vermiş, bu yönde çalışmaların başladığı duyurulmuştu.
***
Aynı süreçte,Büyükşehir Belediyesi ile İnşaat Mühendisleri Odası da, şehirdeki riskli yapıların tespiti için tüm binaların kontrolden geçirileceği bir protokol imzalamıştı.
***
Kamu ve özel binaların kontrolü için talimatlar verildi protokoller yapıldı yapılmasına ama...
Başta “Riskli” olduğu konuşulan ESOGÜ Hastanesi ile Çevre Müdürlüğü binaları ile Okullar olmak üzere, Eskişehir'deki sayısı 2 bine yaklaşan kamu binalarının kontrolden geçip geçmediğini hala bilemiyoruz.
Zira...
Bu konuda ne bir açıklama yapıldı ne de bu yönde bir çalışma yapıldığına şahit olundu.
***
Öte yandan...
Belediye ile İnşaat Mühendisleri Odasının yaptığı protokol çerçevesinde tüm binaların kontrolden geçirilmesi, belediyenin kararlı olamayışı ve ürkek davranması nedeniyle ağır aksak ilerleyebildi.
***
Sonuç olarak: Eskişehir'de ne kamuya ait ne de özel yapılar, depreme dayanıklılık kontrolünden tam anlamıyla geçmedi, geçemedi.
***
Yazının başına dönecek olursak...
“Eskişehir'de meydana gelen küçük çaplı depremlerin daha büyük depremlerin habercisi olmadığını kimse söyleyemez” demiştik ya...
O yüzden, şehirdeki kamu ve özel binaları kontrolden geçirip, risk taşıyan binalar ile ilgili gerekli müdahaleyi yapmakla sorumlu olan  kurumlar şu sıralar bu işi daha fazla savsaklamayıp,ellerini çabuk tutsa hiç fena olmayacak.
Zira...
Bu konuda her kaybedilen zaman kaybedilecek canlara mal olacak..
Bizden söylemesi...

BU BİNA NEYİN NESİDİR?

Eski devlet hastanesi yanında Karayolları Müdürlüğü bahçesinde muazzam bir bina inşa ediliyor. Bitme aşamasına geldi. 
Ancak, baştan beri inşaatın tabelası yok. 
Binanın ne olduğu belli değil. 
***
İnşaat işçileri de sorduğumda  bilmediklerini söylediler. 
Milli Eğitim Bakanlığı ve Valilik kayıtlarında da böyle bir inşaatın ne olduğunu bulamadım. 
***
İlgililere bir sorar mısınız?
Neyin nesidir bu bina? 
Gelecek cevaba göre aydınlatırsanız sevinirim.

KEŞKE “BİZ SİZİ ÜLKEYİ BU HALE GETİRİN DİYE Mİ DESTEKLEDİK” DESEYMİŞ.

Hasan Hüseyin Köksal, iktidara yakın ve destekleyen Memur Sen'e bağlı Sağlık Sen Eskişehir Şube Başkanı.
***
AK Parti içinde siyaset yapma girişimlerinde bulunmuş olan, bunu da saklamayan bir isim.
***
Bu köşeden çok eleştirdik kendisini.
Hakkını verelim;bu eleştirilerimiz sonrasında eleştiriye açık olduğuna da şahit olduk.
En ağır eleştirdiğimiz yazılarımız sonrasında bile “Konuyu bir de bizden dinle” yaklaşımını gösterdi.
***
Hiç kusura bakmasın, şimdi bir daha eleştireceğiz kendisini!
Efendim:
Sağlık Sen Şube Başkanı Köksal bir açıklama yapmış, memurun simit dahi yiyemez halde olduğunu söylemiş.
***
“Bir simit 12 lira. Üçken peynir ve çayı hesaba bile katmıyoruz” diye başlamış söze.
Ardından da:
“Bunun adı hayat pahalılığı mı?
Geçim sıkıntısı mı?
Memurun, asgari ücretlinin, emeklinin son hali mi?
Denetimsizlik mi?
Arsızlık mı?
Sokağın vurdumduymazlığı mı?
Bu soruların cevabı yok?” demiş.
***
Bunun cevabını kendisi bulmakta zorlanmış anlaşılan, o halde cevabı biz onun adına verelim!
Bunan cevabı: aslında saydıklarının hepsi!
İşin kötüsü “Cevabı yok” diye saydıklarının tümü, sendikasının kayıtsız şartsız desteklediği ve kendisinin de bizzat içinde olduğu iktidarın yönetimsel beceriksizliğine çıkıyor.
***
Köksal bu kadar şeyi alt alta söylemek ve bu olumsuzlukların cevabını aramak yerine, direk iktidara “Biz sizi, bu ülkeyi bu hale getirip, bizi bile bağırtmak zorunda bırakın diye mi destekledik?” deseydi, söyledikleri hem daha gerçekçi, hem de daha özet olurdu!