Eski ismi TÜLOMSAŞ olan şimdiki TÜRASAŞ ile Şeker Fabrikası.
Biri, Cer atölyesi ile kuruluşu Osmanlı'ya dayanan, diğeri Cumhuriyetin ilk yıllarına uzanan Eskişehir'in iki önemli sanayi kuruluşu.
***
Her ikisi de yıllarca hem şehre hem ülkeye büyük oranda katma değer sağladı.
Her ikisi de yıllarca binlerce insana iş olanağı sağladı.
Her ikisi de yüz binlerce ailenin geçim kapısı oldu.
Her ikisi de Sinema, Tiyatro, Düğün ve Spor salonlarıyla şehrin sosyal yaşamına büyük katkılar yaptı...
***
Bu şehre yıllarca katkı sağlayan bu iki önemli sanayi kuruluşu öte yandan yıllandıkça yıllandı.
Teknolojileri eskidi, faaliyet gösterdikleri üretim alanları şehrin ortasında kaldı, işçi-memur dengesi rayından çıktı.
***
Bugün her iki sanayi kuruluşu da buna rağmen faaliyetlerini devam etme adına kapasitelerini zorluyor.
Ancak...
Mevcut durumları ne teknolojik olarak ne de mekansal anlamda yenilenmeye imkan vermiyor.
Dahası.
Faaliyetleri şehrin ortasında kalmış alanlarda devam eden bu sanayi kuruluşları bir çok açıdan şehrin önünü tıkıyor, hatta şehrin  gelişimini önlüyor.
***
Bu iki önemli sanayi kuruluşuna, hem günümüze uygun teknolojiyi kazandırıp, daha kaliteli ve yüksek ölçekli üretim yapmasını sağlamanın, hem de işgal ettikleri alanlar ile şehrin önünü tıkamalarını engellemenin tek yolu var...
O da: Her iki fabrikanın şehir merkezinden kaldırılarak, sanayi bölgesine taşınması ve faaliyetlerine yeni teknolojileri ve yeni mekansal yapılarıyla burada devam etmeleri.
***
Ancak...
Şehir merkezinde kalan bu iki sanayi kuruluşunun taşınmasına ilişkin öneriler zaman zaman şehrin gündemine gelse de konunun üzerinde ciddiyetle durulmadığı için bir süre sonra unutulup gidiyor.
***
Halbuki...
İki fabrikanın şehir merkezinden kalkması, şehrin yıllardır ihmal edilen kentsel dönüşümü kadar önemli.
Zira...
Kaldırılacak olan her iki fabrika arazisi üzerinde bulunan yeşil alanların aynen korunup, yapılaşmaya kesinlikle kapatılması ve mevcut binaların da sosyal, kültürel ve sportif kullanıma açılması, şehre vizyon kazandıracak bir değişimi sağlayacak nitelikte.
***
Ama gelin görün ki; yukarıda da söylediğimiz gibi bu iki fabrikanın taşınması önerisine kimse yanaşmıyor.
Küçücük sermayesi olan sanayici bile, bırakın diğer şehirleri, fabrikasını söküp, Mısır'a, Bulgaristan'a hatta uzak doğuya taşıyor da, koca devlet şehir ortasında kalan iki fabrikayı 30 kilometre uzaklıkta bulunan sanayi bölgesine taşımıyor, taşıma önerilerine kulak dahi asmıyor!

DERS ALDIK MI SİZCE?

Adliye muhabirliği yaptığımız yıllarda bazen davalar gece saatlerine kadar sürerdi.
Duruşma aralarında Baro'nun salonunda alırdık soluğu.
Baro'da Avukatlarla sohbetler olur,bir şeyler içilirdi.
Biz gazeteciler ve Avukatların yanı sıra Hakim- Savcı stajyerleri de gelirdi baro'nun salonuna.
***
Bir gün bir Hakim stajyeri ile tanıştık baro odasında.
Zehir gibi son derece hareketli bir genç
Esprileri olsun, diksiyonu olsun tam bir ateş parçası anlayacağınız.
Hakim ya da Savcı olmak istemesine bir türlü anlam verememiştik.
Zira...
Sahip olduğu kişisel özelliklerine baktığımızda bu genç adeta Avukat olmak için yaratılmıştı.
***
O yıllarda Avukat sayısı bu günkü gibi çok sayıda da değildi.
Hemen hepsi iyi kazanıyor, bazıları ise yüksek kazançları nedeniyle şehrin vergi rekortmenleri arasında yer alıyordu.
***
Sonra dayanamayıp sorduk bu durumu kendisine.
-"Niye Hakim ya da Savcı olmak istiyorsun ki? Senden çok iyi Avukat olur. Bu açıkça görülüyor. Avukat olsan, bir davadan alacağın para Hakim ve Savcı olduğunda bir yıllık maaşından daha çok olur. Böyle bir fırsat varken Hakim ve Savcı olmayı neden ister insan?" diye.
***
Önce "Benim babam yoktu, fakirlik vardı ve beni birileri okuttu." Dedi.
Ardından da...
-"Şimdi o birileri benim Hakim ve Savcı olmamı istiyor. Aslında ben de Avukat olmak isterim. Söylediklerin doğru ama abiler böyle istiyor. Yapacak bir şey yok" demişti.
Şok olmuştuk söyledikleri karşısında.
***
-"İyi güzel de...Seni buna zorlayanlar ileride senden yapılamayacak işler de ister ama o zaman ne yapacaksın?" dediğimizde ise "Umarım istemezler" demişti genç Hakim stajyeri. 
"İsterlerse de çaresiz yapacağız" anlamı taşıyan kelimelerle tamamlamıştı sözlerini.
***
Sonuçta o gün bu çocukları yetiştirenler süreç içinde bu çocuklardan yapılamayacak işleri istediler, olanlar da bu istenenleri anında yaptılar.
Hem de kanun ve nizam gözetmeksizin...
üstelik ülkenin dibine dinamit koyma pahasına işi darbe yapmaya kadar götürdüler.
***
O hain yapılanma yıllar boyu adeta nakış gibi örerek devletin tüm kurumlarını istila etti.
En son devlete el koyma, rejimi yıkma ve kanlı bir süreç başlatmak suretiyle ülkeye el koymaya kalktı.
Neyse ki millet iradesi göstermiş olduğu direnç ile bu hain planı bozdu.
***
Bu gün, o sözünü ettiğimiz darbe girişimi ile yaşadığımız travmanın yıl dönümü.
Yaşanan her olay aynı zamanda ders alınacak da bir olaydır.
Darbe girişimi ve sonrasında gelişen olaylardan devlet ve millet olarak çıkarttığımız dersler mutlaka olmalıydı.
Ama olmadı!
O hain yapılanma tamamen gitti mi gitmedi mi emin değiliz!
Fakat, yerini üstelik aynı yöntemleri kullanarak başka cemaat ve tarikatların almaya başladığını herkes gibi biz de görebiliyoruz
Yaşadığımız onca olayın ardından birileri hala, “en iyi cemaatin cami cemaati olduğunu” idrak edemedi!

15 Temmuz