Yıllardır yazarız…
Eskişehir’in en büyük hastalığı, birlikte iş yapmama inadı ve beceriksizliğidir.
***
Tek tek baktığınızda bu şehirde var olan kurumların hepsi son derece başarılıdır.
Ancak…
Bu başarılı kurumlar ne hikmetse “Önemli olan benim başarım. Gerisi beni ilgilendirmez!” Düşüncesi taşır!
Şehir umurunda bile olmaz!
***
Bu yüzden kurum ve kuruluşların çoğu “Başarılarımızı birleştirelim kendi başarılarımızın yanı sıra ortaya başarılı bir şehir çıkartalım. Bu başarı da hepimizin ortak başarısı olsun.” düşüncesi taşımazlar örneğin…
Bırakın birlikte çalışıp, başarılarını birleştirerek şehri bir üst basamağa taşımayı, pek çoğu birbiriyle anlaşamaz.
Pek çoğu birbirini çekemez…
Pek çoğu, düğün ve cenaze gibi özel durumlarda bile yan yana durmaya, aynı masada oturmaya yanaşmaz,  yanaşamaz…
***
Hal böyle olunca ortaya tek tek başarılı kurumlara sahip olan ama en küçük sorunlarını bile çözemeyen başarısız bir şehir çıkar.
Tıpkı bugün içinde yaşadığımız Eskişehir’de olduğu gibi!
***
Önceki gün Sakarya gazetesi olarak Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan’ı ziyaret ettik.
Sekiz ay önce Eskişehir’deki görevine başlayan Yeldan, adliye binasının hassasiyetinden kaynaklı, psikolojik olarak insana soğuk gelen o tedirgin edici hissi, nezaketi, pozitif tavır ve davranışlarıyla ortadan kaldıran kişiliğe sahip bir isim…
Kendisine Eskişehir’i nasıl bulduğunu sorduk…
***
Başsavcı Ali Yeldan Eskişehir ile ilgili yukarıda yaptığımız tespiti, göreve başladığı ilk günlerde fark etmiş.
Şehrin yaşadığı pek çok sorunun aslında kurumlar arasındaki iletişimsizlik ve kurumların birlikte hareket edemeyişinden kaynaklı olduğunu anlamış.
***
“En azından başında olduğum kurum böyle bir tablo içinde olmamalı” düşüncesiyle kolları sıvamış ve başta Eskişehir’in üniversiteleri ve diğer kurumları ile Kızılay gibi sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelip, çeşitli konularda işbirliği girişimlerinde bulunmuş.
***
“Bu girişimler son derece olumlu sonuçlar verdi. Gerçekleştirdiğimiz işbirliği sonucu hem yaşadığımız bazı sorunların çözüme kavuşmasını hem de şehre ve topluma önemli katkı sağlamaya başladık.” Diyor.
Ardından da, şehrin kurum ve kuruluşlarıyla karşılıklı işbirliğinin devam edeceğini belirterek “Ortada böylesine bir imkan varken bizim bu imkanı değerlendirmeyip, heba etme lüksümüz olamaz. Zira kaybedilen zaman çok değerli… Biz kurumlar arası işbirliğini hem sorunların çözümü hem de şehrin kazanımları açısından önemsiyoruz.” Tespitinde bulunuyor…
***
Ne yalan söyleyelim? Ali Yeldan’ın söylediklerini dinlerken şehir adına umutlandık…
Kendi kendimize “Umarız bu anlayış ve bu yaklaşım diğer kurumlara da örnek olur.” dedik…
Neden olmasın değil mi?
Yapılınca bal gibi de oluyor işte!

ali yeldan

***

EMEKLİLERE “ÇALIŞMAYIN!”DEMEK  ETİK Mİ?

Demiryol-iş şube sekreteri Hüseyin Çakmak açıklama yapıyor.
Eski TÜLOMSAŞ olan TÜRASAŞ’ta personel sıkıntısı olduğunu söylüyor önce.
Ardından…
Yeterli personel olmadığı için üretim ve tamir işlerinin taşeron firmalara gittiğini belirterek, kuruma işçi alınması gerektiğini ifade ediyor ve böylece dışarıda yaptırılan işlerin fabrikada yapılabileceğini söylüyor...
***
Açıklama buraya kadar doğru ve sonuna kadar haklı!
Ancak…
Şube sekreteri sonra dönüyor söz konusu taşeron firmaların fabrikadan emekli olan Demiryolcuları bu işlerde çalıştırdığını belirterek “Emekli olmuş arkadaşlarımızın, emekli olduktan çok kısa bir süre sonra taşeron firma elemanı olarak aynı işlerinin başına geçmeleri ne kadar etiktir ve kendilerine ne kazandırmaktadır? Bilmiyoruz! Ancak bu durumun bir ömür ekmek yedikleri kurumumuza bir fayda sağlamadığını, hâlâ bu kurumdan ekmek yiyenler olarak ifade etmek durumundayız.”diyor!
***
İşte bu sözlere bir anlam veremedik!
Kurumdan emekli olup gitmiş insanlara “Taşeronda çalışmayın. Sizin bu yaptığınız etik değil” demek ne kadar etik acaba?
Hele hele bir emekli maaşıyla bu hayat pahalılığı ortamında geçinebilmenin ne kadar zor olduğu ortadayken!

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

HANİ FİYATLAR SABİTLENMİŞTİ?

Emekli olmuş tanıdık bir isim ulaştı.
Çok değil, bundan birkaç gün önce, bazı zincir marketlerin açıklama yaptığını ve yüzlerce üründe fiyat sabitleme yoluna gittiklerini hatırlattı.
***
Zincir marketlerin açıkladığı fiyat sabitlemenin hangi ürünleri kapsadığını merak etmiş.
Tek tek incelemiş “Fiyatlarını sabitliyoruz” dedikleri ürünleri…
***
Üç ayrı marketten sürekli aldığı üç farklı ürünün, “sabitlendi” diye açıklanan ürünler arasında olduğunu, bunu görünce de sevindiğini söyledi.
Ancak devamla sevincinin kursağında kaldığını belirterek “Sürekli aldığım her üç ürün de birkaç gün içinde zamlandı. Hatta bir ürün iki kez zam gördü. Hani fiyatlar sabitlenecekti? Bu büyük bir kandırmaca ve ben bu sabitlenme kandırmacasına bizzat şahit oldum” dedi…
***
Bu anlatılanları dinlerken “Şu kadar üründe fiyatları sabitledik” açıklaması yapan zincir marketlerin bu açıklamalarına uyup uymadıkları neden denetlenmedi merak ettik?
Zira…
Ortada yerine getirilmemiş sözler ve bu tutulmayan sözler nedeniyle tüketicinin resmen kandırılması gibi bir durum var…