Baharın yüreğimden taştığı o çocukluk günleriydi…
Tam da o zaman başladı “Bisiklet Tutkunluğu” bende. Çocukça bir özlemle bir bisikletim olsun istiyordum.
Bu tutkunluk, bir türlü dinmedi, tükenmedi.
Gittikçe her yanıma dal budak sardı, içimde fırtınalar estirmeye başladı.
Zamanla dayanılmaz bir ağrıya dönüştü bu tutku yüreğimde.
Hayal kurdukça özlüyor, özledikçe daha çok hayal kuruyordum.
İçimden bir ses, isyan ve tevekkülle haykırıyordu:
Ah bir bisikletim olsa!
*
Ama nasıl?
O zamanlar bisiklet Avrupa’dan ithaldi ve pahalıydı.
Bizim durumumuzdaki bir aile için lüksün de çok çok ötesinde, ulaşılmaz bir nesneydi.
Babam, bizi yetiştirmek için toprak ve hayatla göğüs göğüse çarpışan bir insandı.
Ceketi ve pantolonu yama üstüne yamaydı.
Yazın toz toprak, kışın çamur çökek giysilerinden hiç eksik olmazdı.
Elleri çalışmaktan yarık yarıktı; üstü başı toprak ve gübre kokardı.
Yeni yetme de olsam babamın durumunu görüyor ve biliyordum.
O yüzden içimi yakan bu isteğimi belli etmemeye çalışıyordum.
*
Ve bir gün…
Mucize gibi bir şey oldu.
Rüyalarımda hep bisiklet sayıkladığımı gören babam bir gün beni peşine takıp bir mağazaya soktu.
İçeride bisikletler yığın yığındı.
Her yanı bisiklet kokan bu mağazada rüyada gibiydim.
-Beğen dediler.
Üstünde Rainbow yazanını seçtim.
Nedense o an bana gizemli ve sihirli dünyaları çağrıştırmıştı.
Zaten anlamı da “Gökkuşağı” demekmiş.
Bisikletime bindiğim o an, toprağa düşen tohum çatlamış, karanlıklar mavi bir şimşekle ikiye ayrılmış ve önümde sonsuz ufuklar açılmış gibi oldu.
Her şey öylesine ani oldu ki, tül kanatlı kelebekler yüreğimde pır pır… yaşamım heyecanla, sevinçle doldu.   
Uzun süre sevinçten ne yapacağımı, ne konuşacağımı bilemedim.  
Fakat… Zavallı babam!
Beni sevindirmek için kendine acımamış, neredeyse bir yıllık kazancını feda etmişti.
*
Artık bir bisikletim vardı.
Yolcusu da motoru da bendim. 
O gece sevinçten uzun süre uyuyamadım. 
Uyandığımda ise tereddütte kaldım. 
Gerçekten bisikletim var mıydı? 
Yoksa ben bir rüya mı görmüştüm? 
Yataktan fırlayıp heyecan ve korkuyla sofaya çıktım. 
Bisikletim koyduğum yerdeydi. 
Ama gerçekliğine inanamayıp ona dokundum. 
 Ohh… Bu rüya değil gerçekti. 

 
Bisikletimle özgürlük ve mutluluğa pedal teptim yıllarca. Gökkuşağı’nın üstünde nice gökkuşaklarının altından geçtim.  
Işığı, dengeyi, ritmi, özgürlüğü, zıtlığı, zorluğu, iniş ve çıkışları öğrendim onunla.
Gönlüme gezginlik huyunu o bulaştırdı; ruhumda yeni kapılar, yeni pencereler açtı; düşlerimi çoğalttı. 
Çocukluğumun en heyecanlı, en sevinçli, en tutkulu anlarını onunla yaşadım.  
Kimbilir belki de onunla yakaladığım özgürlük, özgüvenimi daha bir geliştirdi.

Sonraları… 
Zamanım varken imkanım; imkanım varken zamanım olmadı. 
Ne yazık ki her zaman hayalimi süsleyen ”Bisikletle Dünya Turu”nu bir türlü gerçekleştiremedim. 
Binilecek bisikletleri, yürünecek yolları ve tadına varılacak gün batımlarını ve bisikletli yaşamın eşsiz şölenlerini hep ıskalamak zorunda kaldım. 

Eskişehir’e geldiğimde mutlu bir tevafuk oldu. 
 Gökay Konuk’u tanıdım. 
Ve onun önderlik edip kurduğu Eskişehir Bisiklet Topluluğu Esbike’ı…  
İmrenerek, gıpta ederek bakıyorum da… 
Gökay konuk ve kız kardeşi Eda… 
Sırım gibi gençler… 
Benim hayal edip yapamadığım her şeyi bir bir yapıyorlar. 
Yurdumuzun her yerini bisikletle karış karış dolaşıp hiçbir müsabakayı kaçırmıyorlar. 
Bir bakıyorsunuz Van’dalar. 
Bir bakıyorsunuz Antalya’da... 
Bir bakıyorsunuz Trabzon’da; 
Bir bakıyorsunuz Edirne’deler. 
Binlerce kilometre pedal teperek dünyayı dolaşıyorlar. 
Sırtlarından ayyıldızlı bayrak, kimseden hiçbir destek görmeden kendi kıt imkanlarıyla uluslararası yarışmalarda ülkemizi temsil ediyorlar. 
Yurt dışında kümelenmiş Türk düşmanı, vatan haini PKK’lıların her türlü engelleme, sataşma ve tacizlerinden korkmadan, yılmadan… 
Hem de onların enselerine basa basa… 

Halen, Eskişehir’de Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde bisiklet kültürünün gelişmesi için var güçleri ile çalışıyor, sporcu yetiştirmeye devam ediyorlar. 
Onlarca milli sporcu ve yüzlerce bisiklet sevdalısının yetişmesine vesile oldular ve oluyorlar. 
Ulusal ve uluslararası yarışlar düzenlediler, halen de düzenliyorlar.  
*
Bisiklet sürülemeyen kış aylarında ise Eskişehir Doğa Aktiviteleri Grubu olarak “Doğa Yürüyüşleri” yapıyorlar. 
Bilhassa hafta sonları bisiklet ile dolaştıkları rotaları bir de yürüyüş ekipleri ile geziyorlar.  
Biliyorlar ki; 
Vatanı yeterince tanımak ve sevmek için yollarında yürümek, ırmaklarında göllerinde yüzmek, çayır çimenlerinde koşmak, dağlarına tırmanmak gerek. 
Bu amaçla, insanımızı doğa ile buluşturuyor, eğitimler veriyor, doğayı sevdiriyor ve yeni rotaları Eskişehir Turizmine katmaya devam ediyorlar. 
Bendeniz de fırsat buldukça bu aktivitelere severek katılıyorum. 

Sağ olsunlar… 
Geçen gün beni Musaözü’nde kurdukları kampa davet ettiler. 
Uzunca bir yürüyüşten sonra kamp ateşinin etrafında yorgunluk giderirken bir sürpriz yaptılar. 
Meğer o gün “Babalar Günü” imiş. 
“Vali Baba” olarak, vefa gösterip babalar günümü kutladılar. 

Hayat bisiklete binmek gibidir dostlar. 
Ayakta kalabilmek için sürekli hareket gerekir. 
Ve… 
Kitapların şarjı bitmez, 
Bisikletler ise akaryakıt zammından etkilenmez.  
Bir kitap, bir bisiklet… 
Özgürlük ucuzdur.