“Yaşam ince bir cam gibidir, beklenmedik bir anda kırılabilir.” diyor, Charlie Chaplin.
Hayat dediğimiz, belli bir zaman diliminde başlar ve o döngüde ilerleyerek serüvenini tamamlar.
Dünyaca ünlü Rus yazar Tolstoy “İnsan Ne ile Yaşar” adlı kitabında, bazı sorulara cevap ararken, insan davranışlarına dair ilginç bulgulara ulaşır.
Aşağı yukarı tüm dillere çevrilmiş olan kitapta; çiftçi Pahom’un ibretlik öyküsü anlatılır.

Kendi halinde sıradan bir çiftçi olan Pahom, çok daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır.
Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir.
Gerçekten de reis herkese istediği kadar toprak veren cömert bir insandır.
Reis; Pahom'a "Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senin, fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım." der. "Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom, güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeleri tek tek geçer.
Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az bir zaman kalmış.
Koştukça koşar ama nefesi kesilir, yürümeye takâti kalmaz. Halsiz ve bitap düşmüştür artık ama yine de varacağı yere doğru yürümeye devam eder. Dalağı şişer ve derken burnundan kanlar damlamaya başlar.
Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir anda yere yığılır ve bir daha kalkamaz.
Reis olanları uzaktan izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu bir olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır ve Pahom'u bu mezara gömerler.
Reis Pahom'un mezarının başında durur ve şöyle der: "Bir insana işte bu kadar toprak yeter!" der.

İnsanız ya, her şeyi biriktirmek istiyoruz.
Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar büyük evler vs…
İnsan toplamaya ve tüketmeye çok meraklıdır.
Gözleri midesinden, arzuları ihtiyaçlarından daha büyüktür.
Yaşlandıkça da bu arzuyu besler ve sürekli diri tutar.
Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır. Öyle bağlanır ki, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından.
Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir... Benlik biriktirirken de benliğini tüketir.
Kısaca; insanın doyumsuzluğuyla yüzleşmemesi en büyük sorunu değil midir?

Hikâyede ki hayali kahramanın sonu kötü bitmiştir.
Lakin bugünkülerin hayata bakışı da, o günkünden pek de farklı değildir.
Küresel boyutta, tarifsiz bir tüketim çılgınlığı ve acımasız bir sömürü düzeni yayıldıkça normalleşmektedir.
Her şeye rağmen, insan ne ile yaşarın cevabı çoktur ama Chapli’in değişiyle yaşam ince bir cam gibidir. Kimi buzlu kimi saydam, hiç beklenmedik anda kırılabilir diyor.
Çünkü şu kısacık hayatta, yapılacak en doğru şey insanın kendisiyle yüzleşmesidir.
Kendisiyle yüzleşen insan, yaşadığı anın mutluluğunu ve kısacık ömrünü sürdürdüğü zaman dilimini bir avuç toprağa sığdırınca, belki huzur bulur.