Bireyi ikna etmektense toplumu ikna etmek daha kolaydır.

Sorun çözülemiyorsa, oyalama taktiği devreye girer.

Mevcut yöntem, hem zaman kazandırır hem de olayın seyrini değiştirebilir.

Ülkenin gündemi de öyle, durumu değerlendirenlerin ortak kanaati bu yönde.

Eskiden seçimden seçime oyalanan halk, şimdilerde seçimsizliğin sessizliğinde yürüyüşünü sürdürüyor.

Yeni eğitim öğretim yılı başlayalı bir buçuk ay oldu.

Sorunlar giderildi mi birçoğu giderilmedi.

Enflasyon, döviz, faiz, altın’ın yükselişi ve borsada ki sorunlar bitti mi? bitmedi.

Ekonomik darboğaz, hayat pahalılığı, alım gücüne çare bulundu mu?

Maalesef henüz net bir çare bulunamadı.

Depremle ilgili hazırlıklar var mı?

Gözle görünür bir hazırlık görünmüyor.

Kentsel dönüşüm, teslim edilmesi gereken konutlar ve inşaat sektöründeki durgunluğa çözüm var mı? Şu ana kadar elle tutulur bir çözüm yok.

Bununla da bitmiyor; Yargının içinde bulunduğu durum bir yana emekli, ücretli, çiftçi, öğrenci, memur, esnafın hali de pek parlak görünmüyor.

Siyaset kurumu, sorunlara çözüm üretme noktasında bir kez daha sınıfta kalmış.

Eski defterler raflardan iniyor, tozu alınır alınmaz tekrar raflara geri yerleştiriliyor.

İkna edilemeyen toplum, oyalamaya devam edilirken, her gün yeni bir söylem her gün yeni bir gündemle uyanıyoruz.

“İnsanları ikna etmek için her zaman yeterli kanıt bulunur ama şüpheliler için kanıtlar asla yeterli değildir.” diyor, Colin Wilson.

Ama öyle bir süreç yaşanıyor ki, toplum artık kendinden şüphe etmeye başladı.

Her gün onlarca olay; cinayet, tecavüz, gasp, hırsızlık, yaralama say say bitmez.

Durum böyle, bu ay da oyala öbür ay da, zaten yeni yıla ne kaldı ki.

Boşuna dememiş adam; İnsanları ikna etmek için her zaman yeterli kanıt var.

Politikacılar bu sözü ezberlemiş belki ama toplum şüpheye düştüğü an, siyasetçinin foyası ortaya çıkar, bunu da unutmamakta fayda var.