Başta Eskişehir'in demiryolu ile liman bağlantısı, alternatif çevre yolu ve ilçe yollarının yıllardır söz verildiği halde yapılmayışının nedeni oldukça açık...
***
Bu yatırımların her seçim öncesi “Yapacağız” denilmesine rağmen bir türlü yapılmayışının tek nedeni; iktidar partisinin Eskişehir'den oy alamaması.
***
O yüzden iktidar “Oy alamadığımız şehre niye yatırım yapalım ki?” diye düşünüyor ve bu düşüncesini de uygulayarak, Eskişehir'e verdiği yatırım sözlerini yıllardır yerine getirmiyor.
***
Peki; iktidarın oy alamadığı için Eskişehir'e yatırım yapmak istemediğini nereden anlıyoruz?
Birincisi: Bunu AK Parti Genel Başkanı Erdoğan seçimlerden önce bizzat söylemişti.
“İktidarla aynı partiden olmayan belediyenin şehrine hizmet gelmez” demişti açık açık...
İkincisi de; Seçimden hemen sonra yapılan AK Parti il başkanları toplantısında, İl Başkanı Gürhan Albayrak'ın Ulaştırma Bakanından, Sarıcakaya'ya nostaljik tren istediği,Ulaştırma Bakanı “Bakarız” cevabı verince de araya giren Erdoğan “Nesine bakacaksın? Eskişehir'de bir sürü seçim kaybedilmiş. Bir de oraya tren mi koyacağız” diye bakanı azarladığı ifade edilmişti.
Bu iki örnek bile, iktidar partisinin oy alamadığı için Eskişehir'e yatırım yapmadığını ayan beyan gösteriyor.
***
Şimdi gelelim Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce'nin Intagram'ın kapatılmasını eleştirmek için yaptığı “Biz belediye olarak istemediğimiz insanlar su kullanıyor diye suları tümden keselim mi?” paylaşımına ve bu paylaşımı ile ilgili AK Partililerin kendisini “Size oy vermeyenleri mi kast ettin? Size oy vermeyenleri cezalandırmak mı istiyorsun?” eleştirmelerine...
***
Aslında, yaptığı paylaşımla tam da iktidarın Eskişehir'e yaptığını söylemek istemiş Ayşe Ünlüce!
“Oy alamadığı için Eskişehir'e yatırım yapmayan iktidar gibi mi davranalım?”demiş açık açık.
“Ne yani? Biz de mi sizin yaptığınız gibi yapıp, oy alamadığımız yerlere hizmet ve yatırım götürmeyelim?” demiş resmen.
Oldukça anlaşılır değil mi yaptığı paylaşım?
Üzerinde tepinmeyi gerektirecek bir durum var mı gerçekten?
AK Partililer neyini anlamıyor ki bu paylaşımın?
İktidar mensupları olarak bizzat verdikleri vaat ve sözlere rağmen, iktidarlarının Eskişehir'e hizmet ve yatırımları neden yapmadığını kendileri bilmiyor mu?
SONRA DA DEVLET-MİLLET LAFLARI AĞIZLARDAN DÜŞMEZ!
Sabah işe gidiyorsunuz ya da bir yere yetişeceksiniz.
Caddede yeşil ışık yanmasına rağmen bütün araçlar duruyor, trafik ilerlemiyor.
***
Çünkü kavşağın üzerinde bir trafik polisi dikilmiş.
Işık yanmasına rağmen araçların geçmesine izin vermiyor.
Mecburen o izin verinceye kadar bekliyorsunuz çaresiz!
***
Neden sonra önünde bir eskort aracı bulunan siyah bir araç(artık içindeki kimse. Belli ki önemli biri) hızlıca geçiyor.
Trafik polisi o araç geçtikten sonra kendi aracına biniyor ve trafik dakikalar sonra eski haline dönüyor.
***
Yani...
Kavşağın dört tarafında ışık yanmasına rağmen geçemeyip kuyruk olan araçlar, o eskortlu siyah araçtaki beyefendinin hızlıca geçmesini bekliyor iyi mi?
Bu arada korna sesleri de gırla gidiyor!
***
İşte dün sabah İsmet İnönü Caddesi'nde, hem Espark önündeki kavşak hem de Özdilek'e dönüş kavşağında aynı durumu yaşadım.
***
Benimle birlikte, kavşakların dört bir yanındaki yüzlerce araç 10-15 dakika, önünde eskortu bulunan siyah bir aracın (Artık nereye gidiyorsa) hızlıca geçmesini bekledik.
***
Ne kadar ilkel bir davranış değil mi?
Devletin trafik polisini “Bu aracın hızlıca geçmesini sağlayın” diye kavşaklara dikmişler, onlar da çaresiz aldıkları emir üzerine bütün araçları dakikalarca durdurup, aracın hızlıca gideceği yere kadar gitmesini sağlıyorlar.
***
Ne olur yani o siyah araçtaki kişi(Her kimse) gideceği yere 10 dakika geç gitse?
Ne olur; o eskortlu araçtaki kişi 10 dakika erken gidecek diye yüzlerce araç 10-15 dakika bekletilmese?
Sonra da “Devlet-Millet” lafları ağızlardan düşmüyor.
Halbuki;
Devlet milleti için vardır, milletine sıkıntı yaratmak için değil!
Ama nerede o hassasiyet?
Devletin bir görevlisi geçecek diye millet beklesin dursun!
Tam da bize yakışan davranış valla!
YAPAN DEĞİL ELEŞTİREN MAHCUP OLUYORSA...
Toplum öyle bir hale geldi ki, anlamak mümkün değil…
Adam utanılacak bir iş yapıyor…
Yönetenlere olan yakınlığı ile hak etmediği bir göreve geliyor örneğin…
Ya da…
Siyasetteki konumu sayesinde hak etmediği işleri alıyor…
Kısacası bal tutuyor parmağını yalıyor…
Suyun başında tutuyor anlayacağınız…
Ama bunun ne eleştirilmesine tahammül edebiliyor, ne de konuşulmasına.
***
Hiç hak etmemesine rağmen sonuna kadar hak ettiğine inandığı için, bütün çevrenin de böyle davranmasını istiyor iyi mi?
İşin kötüsü çevre de aynı şekilde davranıyor…
Ne konuşan çıkıyor, ne eleştiren, ne de yazan-çizen.
Hâlbuki herkes biliyor haksızlığın olduğunu…
Herkes biliyor her şeyi kendine yonttuğunu.
Ama kimse konuşmuyor, konuşamıyor, haksızlık fısıltı ile geçiştiriliyor.
***
Biri çıkıp, doğruları söyleyerek yüksek sesle eleştirmeye görsün…
Sanki ayıp eden kendisiymiş gibi muamele görüyor.
Sonuç olarak…
Toplumda her naneyi yiyenler değil de, bunları eleştirenler utanacak hale düşüyor, düşürülüyor.
Arkadaş!
Utanacağın işi yapma!
Yapıyorsan da çık “Ben bunu kendime hak görüyorum” de ki hiç olmazsa yüzsüzlüğün de hakkını ver…