Eskişehir'de yaşayan herkes mevcut çevre yolunun yaşattığı sıkıntıyı bildiği için, şehrin alternatif bi çevre yoluna ihtiyacı olduğunu biliyor.
Aslında böylesine bir ihtiyacın olduğunu, söz konusu alternatif çevre yolunu yapacak olan iktidarın Eskişehir'deki aktörleri de bal gibi biliyor.
Ama yaptır(a)mıyor.
Mensubu ve aktörü oldukları iktidarları, üstelik defalarca söz vermesine rağmen, Eskişehir'e alternatif çevre yolunu yapmıyor.
***
Hal böyle olunca Eskişehir'deki aktörler, “Ne yapalım? Bizimkiler bu yolu söz verilmesine rağmen yapmıyor işte!” diyemedikleri çin başlıyorlar topu taca atmaya.
Biri çıkıyor”Çevre yolu sadece sabah ve akşam saatlerinde sıkıntı yaşıyor” diyor, bir başkası “Belediye Organize bölgesine alternatif yol yapsın” diyor, başka biri de “Yan yollar olmadığı için çevre yolu tıkanıyor” diyerek, suçu da birilerinin üzerine yükleme telaşıyla, yaşamak istemedikleri mahcubiyetin kendilerince üzerini kapatmaya çalışıyorlar.
***
Bu davranışları sadece alternatif çevre yolu meselesinde değil, iktidarın hemen her karar ve yatırımlarıyla ilgili konularda da çıkıyor karşımıza.
Örneğin:
Eskişehir'i bilen herhangi bir kişiye “Eskişehir'in kesinlikle altın madeni kurulmaması gerekken yeri neresi” diye sorsanız, büyük ihtimalle “Sarıcakaya-Mihalgazi bölgesi” cevabını verir.
Zira o bölgenin sebze-meyve deposu olduğunu, o bölgede üretilen sebze ve meyvelerin, ülkenin önemli bir bölümünün ihtiyacını karşıladığını,buraya kurulacak bir siyanürlü altın madeninin bölgeyi mahvedeceğini bilir.
***
Bu durumu, iktidarın Eskişehir'deki aktörleri de bal gibi biliyor.
Bölgeye kurulacak siyanürlü altın madeninin, faaliyete başlamasıyla birlikte bölgenin mahvolacağını onlar da az çok tahmin ediyor.
Ama bölgede kurulacak siyanürlü altın madeni açılması kararına karşı çıkamıyor.
***
Sonuçlarının ne olacağını aşağı yukarı bildikleri halde söz konusu madenin açılmasını engelleme cesaretini gösteremiyor, gösteremiyor.
O yüzden tıpkı alternatif çevre yolu meselesinde olduğu gibi topu taca atıyor.

“Ne yapalım? Bizim iktidar bu madeni açtırmayı kafaya koymuş. ” diyemedikleri için başlıyorlar konuyu bağlamından koparmaya.
Biri çıkıyor “Bu ülkenin yer altı zenginliklerine de ihtiyacı var” diyor, bir başkası “Bölgenin doğasına hiçbir zarar gelmez” diyor, başka biri de bölgede madene karşı çıkanları terörist ve “istemezükçü” ilan ediyor.
***
Aslında onlar da çok iyi biliyor neyin ne olduğunu.
Aslında, bir türlü iflah olmazların dışında bir çoğu karşı çıkanlarla aynı düşünüyor.
Ama gelin görün ki, partinin aforozuna maruz kalıp, siyasi geleceğini heba etme korkusu, yalanı savunmak zorunda bırakıyor.
Kişisel gelecek beklentisi ile toplumsal gelecek gözden çıkartılıyor, heba ediliyor!

YÜZYILLAR ÖNCE “YALANLA”, BUGÜN “YASAYLA”....

Bundan yıllar önce İtalya’ya gittiğimizde, bize çevreyi gezdiren rehberden duymuştuk ülkede yaşanan veba salgınının hikâyesini…
Şehir depremlerle sarsılıyor.
O güne dek deprem nedir bilmeyen halk büyük bir paniğe kapılıyor…
İnsanlar ilk kez böyle korkunç bir olay yaşadıkları için ne olduğuna bir anlam veremiyor.
Olup bitenlerin tanrının insanlara yönelik bir gazabı olduğunu düşünüyorlar.
***

O yüzyıllarda, söyledikleri yanlış da olsa, sorgulama yapmadan sözüne inanılan tek sınıf din adamları.
Yaşadıkları korku nedeniyle soluğu din adamlarının yanında alıyorlar.
-“Yer niçin bu kadar sarsılıyor? Neden bu sarsıntılarda evlerimiz yıkılıyor? Niçin biz bu sarsıntılar yüzünden yıkılan evlerimizin içinde ölüp yaralanıyoruz?”diye soruyorlar ardı ardına…
***
Din adamları mantıklı bir cevap bulamıyor bu soruya…
Neticede onlar da ilk kez böyle bir doğa olayına şahit olmuş.
Ama yaşadıkları nedeniyle son derece korkmuş insanlara da bir cevap vermeleri lazım.
O sırada etrafı cevap arayan insanlarla çeevrilmiş bir din adamının gözü, karşıdan geçen bir kediyi görüyor.
Ne söylerse insanların inanacağından emin bir vaziyette “İşte!”diye bağırıyor kediyi göstererek:
“İşte bütün bu olup bitenlerin nedeni bu… Şeytan bunların bedenine girip aramızda dolaşıyor.  Bunlardan kurtulursak, o sarsıntılardan da kurtuluruz.”
***
Bu sözlerin ardından, içinde şeytanı barındırdığı söylenilen kedilere karşı müthiş bir katliam başlıyor.
Kediler görüldüğü yerde öldürülüyor…
Şehirlerde canlı bir tane bile kedi bırakmıyorlar…
***
Kediler ortadan kaldırılınca doğal olarak farelere gün doğuyor.
Kısa sürede öylesine çoğalıyorlar ki, girip çıkmadıkları yer kalmıyor…
Her girdikleri eve de veba hastalığını taşıyorlar.
Bunun sonucunda müthiş bir veba salgını başlııyor.
Deprem sarsıntıları yüzünden yüzlerce insan ölmüşken, veba hastalığı yüzünden binlerce insan telef oluyor.
Kısacası…
Bir yalan, neredeyse ülkedeki bir neslin veba’dan yok olmasına yol açıyor.
***
Sokak hayvanları yasa düzenlemesi yürürlüğe girer girmez değişik şehirlerden  toplu hayvan katliamı haberleri gelmeye başladı ya...
Yüzyıllar öncesinde bir “yalan” ile başlayan hayvan katliamları bugün bu ülkede,bu defa “ nasıl olsa yasa çıktı” diye tekrarlanıyor.

GÜNEŞ PANELİNİN MERADA NE İŞİ VAR?

Sivrihisar ilçesinin Kınık mahallesi...
10 bin küçük, 300 büyükbaş hayvanın yetiştirildiği bir yerleşim yeri.
Su olmadığı için kurak tarımın ve bunun yanı sıra hayvancılığın yapıldığı bir mahalle.
İşte bu mahallenin merasının çevresinde yer alan 984 parsel üzerine güneş enerji santrali izni verilmiş.
Verilen izin doğrultusunda meralarının etrafının güneş panelleriyle kaplanacağını söyleyen Kınık'lı vatandaşlar “Şimdi biz hayvanlarımızı meraya nasıl ulaştıracağız” diye kara kara düşünüyor.
Büyükşehir belediyesi başta olmak üzere çeşitli kurumlara “Meramızın etrafında güneş enerji santrali istemiyoruz” diye dilekçe veren mahalleli, aksi halde mahallede hayvancılığın biteceğini ifade ediyor.
Bizden iletmesi...