-Şehir içi trafik...
-Çevre yolu ihtiyacı...
-Kentsel dönüşüm...
-Havalimanının yeterince kullanılamaması, yurt içi uçuşların olmaması...
-Limanlara demiryolu bağlantısının olmaması...
-Nitelikli personel bulunamayışı...
-Finansmanlara erişimin zorluğu...
-Maden sektörünün içinde bulunduğu sorunlar...
-Yatırımın önünde bulunan sıkıntılar...
-Meslek liselerinin tercih edilmemesi...
***
Yukarıda sıraladığımız başlıklar aslında Eskişehir sanayicilerinin yakındığı sıkıntıların başlıkları.
İşte; Eskişehir Sanayi Odası bu sıkıntıları dile getirmek amacıyla “Birimiz Hepimiz” adı altında bir dizi istişare toplantıları başlatmış.
Toplantıların ilkini de, Esnaf Oda başkanları ile STK başkanlarının da katıldıkları CHP Milletvekilleri ve İl yönetimi ile yapmış.
***
Aynı toplantı önümüzdeki günlerde AK Parti milletvekilleri ve il yönetimi ile, ardından da Belediye Başkanları ile yapılacak, benzeri sorunlar dile getirilecek ve hazırlanan raporlar kendilerine iletilecekmiş.
***
Doğrusunu söylemek gerekirse bu tür toplantılardan pek de sonuç çıkacağını, dile getirilen sonuçların çözüme kavuşturulacağını falan beklemiyoruz.
Zira.
Daha önce yüzlercesinin yapılıp da hiçbir sonuca varılamadığının farkındayız.
Ancak...
Söz konusu toplantıların bir araya gelmeyi sağlaması açısından kıymetli olduğunu söylemeden de edemeyiz.
***
Netice olarak...
Eskişehir Sanayi Odası'nın “Birimiz Hepimiz” adı altında düzenlediği istişare toplantılarından ortaya çıkacak somut beklentilerimiz olmasa da, toplantıya katılanların birlikte oturup çay-kahve içmiş olmalarının bile önemli bir kazanım olduğunu düşünüyoruz...

YALAN SÖYLERKEN İNANDIRICI OLMAK İÇİN…
Behçet Kemal Çağlar’ı bir seminerde konuşması için davet ederler.
Salon tıka basa doludur.
İçeri girer, masanın başına gelir, salondaki insanlara bakarak:
-“Seminere birazdan başlayacağız. Fakat önce bir şeyi öğrenmem lazım. Tevfik Fikret’in son şiiri olan “Yalana Övgü'yü  içinizde kaçınız okudu?”
Salondaki çoğu dinleyici el kaldırır.
Yazar konuşmasına devam eder:
-“Demek ki doğru yere gelmişim. Tevfik Fikret’in böyle bir şiiri hiç olmadı!”
***
Yalan her alanda özellikle de son günlerde siyasette o kadar hayatımıza girdi ki sormayın gitsin…
Oy alabilme uğruna olmadık yalanlar rahatlıkla söylenir, bu yalanlara yalan olduğunu bile bile inanılır oldu.
***
Peki bir insan yalan olduğunu bildiği bir yalana neden inanır?
İşte bunun bir araştırması yapılmış.
Çıkan sonuç şu:
-Yalan söylerken inandırıcı olmak için bu işi iyi bileceksin.
-Öncelikle aynı yalanı ısrarla söyleyeceksin.
-Bağırarak çağırarak söyleyeceksin.
-Yalanları peş peşe söyleyeceksin ki dinleyen doğru olup olmadığını düşünmeye vakit bulamadan, diğeri gelsin.
Ve son olarak da…
-Yalanını yakalayan ve yüzüne vurmaya kalkana “yalancı” diyeceksin.
***
Galiba bugün siyasette kullanılan yöntem bundan ibaret…
Aksi takdirde yalan olduğunu bile bile yalana inanmanın başka bir izahının olduğunu zannetmiyoruz…
Ne diyelim?
İyi ki yalandan kimse ölmüyor!

Yalan-1

HEPSİNE “YIKILMADIN AYAKTASIN” PLAKETİ VERİLMELİ...

Zam Ekonomisi ile başladı her şey...
Terör Ekonomisi zaten yıllardı vardı.
Bir de buna Kuzey Irak'ta Savaş Ekonomisi eklendi.
***
Resmen Darbe Ekonomisi yaşadı ülke...
Ardından...
Deprem Ekonomisi geldi...
***
Tüm bunlarla birlikte Yüksek Veri Ekonomisi yaşanmaya başlandı ülkede...
Önce Düşük Faiz (NAS) Ekonomisini yaşadık.
Devamında...
Yüksek Faiz Ekonomisine jet hızıyla geçtik...
***
Yani bu ülkede iş yapanların şu son 10-15 yılda görmediği ekonomi kalmadı.
Şimdi Hazine ve Maliye Bakanlığı her ilde en yüksek vergiyi ödeyen 100 mükellefi açıklayacak ve bu mükelleflere yüksek oranda vergi ödedikleri için plaketler dağıtacakmış.
***
Bize kalırsa; Devlet bugün bu denli çok yaşadığı ekonomilere rağmen hala ayakta kalan her mükellefe, az ya da çok vergi ödediğine bakmaksızın “Yıkılmadın Ayaktasın” plaketi vermeli!
Çünkü:
Bu kadar çok çeşitli ekonomilerin yaşanmasına rağmen hala ayakta kalanlar bu ülkede adeta mucize yarattı!