Bu dünyada birilerini kırılmamış veya birileri tarafından kırılmamış insan var mı?
Hem kırdık hem de kırıldık. Hem üzdük hem de üzüldük, öfkelendik, darıldık niçin? 
Hatırlayanınız var mı? Unutulmayacak dediğin acıları bile uyutuyorsun. 
İnsanın en fazla canını acıtansa; ailesi tarafından kırılması, üzülmesi. Şimdi ben de 
soruyorum. Değer mi? Değmez ama karşındakine bunu anlatamazsın. Bizi acıtan 
birinden, ona hınç duymaya devam ederek kurtulamayız. Hıncımız, ancak bizi esir 
eder. 1991 yılında Nobel Barış ödülüne layık görülen, yıllarca askeri baskı altında ev 
hapsinde yaşamış Burmalı bir politikacı olan Aung San Suu Kyi’nin söylediği gibi, 
“Beni asla esir alamadılar. Çünkü kalbimde onlara karşı nefret oluşmasına hiç izin 
vermedim.” Demişti. 
Nefret kendi içimizde oluşan tanımadığımız saygı duymadığımız, bastırılmış
duygularımızın dışa vurması değil mi? Amerikalı senatör; eşcinsel evliliğe karşı çıkan 
kampanyanın önde gelenlerinden birisiydi, adını hatırlamıyorum. Bir yer de 
okumuştum. Evli ve çocuk sahibi olan bu senatörün eşcinsel olduğu ortaya çıkmıştı! 
Eşcinsel sevgilisiyle yaptığı kavga sonucunda bu olaylar kamu önünde tartışıldı. 
Yalandan nefret ettiğini söyleyen arkadaşımın yalancı olduğunu en iyi bilenim. 
Namus bekçiliği yapan kişinin kendi içindeki cinsel arzularından nefret ettiği bilinir. 
İnsan yaşça büyüdükçe karşısındakini affetmesi daha kolay oluyor. Gel gör ki 
karşında senden büyük ya da küçük olanlara, onları affettiğini söylemen, onların 
umurunda olmaması seni daha çok üzüyor. Üzülsen de affet. Affetmek içinizdeki 
kötülüklerin yok edilmesine neden olur.