Turgut Özal, kendisinden önceki cumhurbaşkanlarından biraz farklıydı. Sivildi, dindardı. Resmi ideolojinin arzu ettiği tipte biri değildi.
Bu yüzden Cumhurbaşkanı olmasına bir direnç vardı.
Fakat o da farklı bir Cumhurbaşkanı olduğu konusunda direniyordu.
***
Örneğin, plaj kıyafeti ile askeri birlikleri denetliyordu.
Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde tarikat şeyhleri ile beraber şükür namazları kılındığına dair basına yansıyan haberler oluyordu.
Kamuoyunda büyük bir tepki oluşmuştu.
***
Özal bu tepkiler karşısında, umursamaz bir vaziyette “Bağırın, çağırın ama merak etmeyin alışırsınız, benim yoluma girersiniz” tavrını sürdürüyordu.
Kendisini eleştirenler için “Alışacaklar” diye bağırıyordu.
İşte tam bunların yaşandığı bir ortamda Murat Şeref Baba isimli bir Teğmen, Cumhurbaşkanı Özal’a “ALIŞAMADIIM VE HİÇ BİR ZAMAN DA ALIŞAMAYACAĞIM” başlığı taşıyan bir telgraf çekti.
***
Ülkede yer yerinden oynadı.
Önce psikoloji servisine yatırdılar teğmeni, ardından ordudan ihraç ettiler.
Cumhurbaşkanına niçin böyle bir telgraf çektiği sorulduğunda topçu teğmen  “Bazı durumlara alışmak mahvolmaktır. Yavaş yavaş bitmek, tükenmektir. Alışmak kaybetmektir” demişti.

***
Alışmanın kaybetmek olduğunu önceki gün bir kez daha anladım.
Televizyonda haberleri izliyorum.
Akaryakıt fiyatlarına gelen zam ile ilgili spiker röportaj yapıyor.
Her durdurduğu aracın sürücüsüne “Akaryakıta gelen zam ile ilgili ne söylemek istersiniz?” diye soruyor.
İstisnasız her sürücü önce “yine mi gelmiş?” diyor, ardından da “Eeee Alıştık artık” cevabını veriyor.
Yine istisnasız hepsi bunu, yani “Alıştık artık” cevabını söylerken gülüyor.
Artık kızamıyorlar bile…
Artık tepki de gösteremiyorlar…
Çünkü kendilerinin de itiraf etiği gibi alıştılar artık!
Bu alışma ile birlikte kaybettiklerinin, tükendiklerinin ve mahvolduklarının da gayet farkındalar…

YOKSULLUKTA BULUŞTU HERKES!

Yoksulluk sınırı 61.820 lira olarak açıklandı…
Bu oranın altında maaş alan kimler mi var?
Hemen sıralayalım:
-Öğretmenler.
-Memurların neredeyse tamamı.
-Bakanlık müfettişleri.
-Başkomiserler ve Polisler.Uzman doktorlar.
-Hemşireler.
-Kamuda çalışan mühendisler.
-Teknisyenler.
Araştırma görevlileri.
-Vaizler.
-Kamu Avukatları.
Esnaflar.
-Asgari ücretliler.
-İşçiler.
-Emekliler.
-Çiftçiler.
Say say saymakla bitmiyor.
Keşke bu rakamın üzerinde maaş alanları mı yazsaydık? 
Herhalde o daha kolay olurdu.
***
Ne diyelim?
Küçük-Büyük hiçbir konuda bir araya gelemeyen ülkemizin çoğunluğu en azından yoksulluk konusunda ortak bir paydada buluşmuş oldu!
Öyle değil mi?

ESKİŞEHİR'İN KAPISINA DAYANAN TEHLİKE...

Alpagut ve Atalan mahallelerinin yanı başında 509 hektarlık devasa bir arazi.
İşte bu devasa arazi üzerinde Cengiz Holding Altın ve Gümüş madeni zenginleştirme çalışması yapmak istiyor.
***
Buna ilişkin ÇED raporunu da Eskişehir Çevre ve Şehircilik Müdürlüğüne teslim etmiş.
Prosedür gereği yakın bir tarihte bölge halkına bir bilgilendirme toplantısı yapılacak.
***
Eğer bu işe onay verilirse Cengiz Holding Sakarya nehrinin dibinde 15 yıl süre ile 12 milyon ton kazı yaparak Altın ve Gümüş arayacak.
Bunu yaparken de dinamitler patlatılacak, bol miktarda siyanür kullanılacak.
***
Patlatılan dinamitler nedeniyle oluşacak toz bulutu nedeniyle Sakarya Vadisinde yetişen hiçbir ürün yetişmeyecek.
Siyanür havuzlarında Erzincan İliç benzeri bir toprak kayması olduğunda, kayan siyanürlü toprak Sakarya nehrini mahvedecek.
***
Çevre Derneğinin yaptığı bilgilendirmeye bakılırsa iş bir hayli ciddi!
Gelişmeler ne yönde olur bilemiyoruz ama koskoca bir Sakarya Vadisinin özel bir şirketin yapacağı madenciliğe kurban gidecek olma teklikesi oldukça endişe verici.
Umarız Eskişehir'deki dinamikler tıpkı Çevre Derneği gibi bu meselenin takibini bırakmaz...