Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.  
Bu söz TBMM’de kürsünün hemen arkasında yazılıdır.
Bu egemenliğin hiç bir zerresini; sıfatı ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek ve verdirmemek demektir.
… 
23 Nisan 1920; Türk milletinin iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk Milletinin egemenliğini ilan ettiği tarihtir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan 1924’te, 23 Nisan gününü bayram olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır.
Ondan 5 yıl sonra 23 Nisan 1929 tarihinde, Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiş ve bu tarihten itibaren 23 Nisan yurt çapında Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Türkiye; çocuklara armağan edilmiş bu bayramın, 105. yılını kutlayarak geleceğe umutla bakmaya çalışıyor.

Ancak eğitimin, ekonominin, adaletin yürüdüğü yol taşlı ve dikenli görünüyor.
Bir asırda varması hedeflenen yoldan epey uzaklaştığı gibi, farklı yönlere sapması büyük tehlikeleri de beraberinde getirmektedir.
Millet iradesinin yerini, keyfi kararlar ve davranışlar aldıkça varacağımız noktayı kestirmek çok zor ve tehlikelidir.

Basında bu hafta yer alan bazı başlıklar gerçekten düşündürücü görünüyor.
-Millet iradesine ipotek koyanların sığındığı bahanelerden tutunda, meclise kurulan barikatlar hiç hoş değil.
-Civciv baronlarının tutuklanmasından, ters kelepçeli çocukların hak ve hukuk arayışına kadar bir düzine garip olay yaşıyoruz.
Arap kanallarındaki Kanal İstanbul reklamlarından, 6,2’lik Marmara depremine kadar, İstanbul da her gün yeni bir olay.
-Sebze ve Meyvedeki pestisit oranının kalp krizine neden oluşundan, deprem vergilerinin nereye harcandığına kadar bin bir cevapsız soru.
Sene 1924, 1 dolar 90 kuruşken, 
Sene 2025’te 1 dolar neden 38 lira sorusuna verilmeyen cevaba kadar.
Sadece İstanbul özelinde olası büyük depremin olması durumunda 16 milyon insanın yıkıntılar arasında kalma ihtimali ve birçok şehrin geleceğe dair umudunun ne olduğunu sormak bu milletin hakkıdır?
 Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen herkesin, bu soruların cevabını öğrenmesi de öyle.
Eğer bu millettin hakkı ise atanmışlar seçilmişlerden üstün tutulamaz.
Milli irade her daim her makamın üstünde yer alır. 

Bu sistem bozulduğu takdirde;
“Bir gün hiç bir şey üretmeyenlerden izin almadan bir şey yaratmayacağını fark ettiğinde; para akışının mal veya hizmet üretenlere değil, sadece ayrıcalıklarını kullananlara yöneltildiğini gördüğünde; birçok kişinin çalışarak değil, yolsuzluk ve etkilerle zenginleştiğini anladığında, yasaların seni onlardan korumak yerine, onları senden koruduğunu fark ettiğinde; yolsuzluğun ödüllendirildiğini ve dürüstlüğün bir fedakarlık haline geldiğini keşfettiğinde, işte o zaman toplumun mahkum olduğunu tereddütsüz bir şekilde söyleyebilirsin.” 
Bu sözler Ayn Rand adıyla tanınan, 1905 yılında Saint Petersburg da doğmuş olan Rus asıllı filozof Alissa Zinovievna’ya aittir.
Zinovievna’nın bir asır önce, ülkesi için söylediği bu sözler umarım ki birçok ülkede olduğu gibi bizim için de geçerli değildir.

Belki şimdi değil ama hukukun üstün, eğitimin sorunsuz, ekonomi çarklarının rahat döndüğü, insanın insanca yaşadığı, paylaşımın adaletli olduğu ve millet iradesinin hakim olduğu bir günde, bütün bunları tereddütsüz olarak söyleye bileceğimizi umuyorum.

Çünkü Shakespeare’nin söylediği üzere “insan sevmeye başladı mı, yaşamaya da başlar.” 
İnsanı, hayatı, çocukları, doğayı, ülkesini ve dünyayı seven herkes aynı zamanda yaşamayı da sever.